Türkiye'nin Suriye hassasiyeti
Suriye'nin kuzeyi, Cerablus bölgesi hariç PYD'nin, Cerablus bölgesi ise IŞİD'in kontrolündedir. Türkiye bu bölgenin "Güvenli Bölge" olarak oluşturulmasını istemektedir.
"Güvenli Bölge" gerekçesi
Türkiye'nin, Güvenli Bölge isteğinin başında, kuzeyde bir bütün halinde Kürt Koridoru oluşturulmasının engellenmesi gelmektedir.
Irak'ın kuzeyindeki petrolün Akdeniz'e ulaştırılması ABD ve Kürtlerin hedefidir. Bu koridorun, sözde Büyük Kürdistan'ın güney ayağını oluşturacağı açıktır. Türkiye için tehdittir. Bunu önlemek için, PYD güçlerinin Fırat'ın batısına geçmesi kırmızı çizgi olarak ilan edilmiş ve bundan önceki geçme teşebbüslerine de kararlılıkla müdahale edilmiştir.
Ayrıca, sınırımıza dayanmış olan IŞİD tehdidinin sınırımızdan uzaklaştırılması ve terörün Türkiye'ye olan tehdidinin de engellenmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan da, oluşturulacak güvenli bölge içinde mültecilere güvenli yaşam şartlarının oluşturulmasıyla, Türkiye'ye daha fazla mültecinin gelmesinin önlenmesine ve mevcut mültecilerin, olabildiğince bu bölgeye intikal ettirilerek, ülke içindeki sıkıntının azaltılmasına da ihtiyaç bulunmaktadır.
IŞİD'le mücadele
IŞİD'le mücadele, koalisyon güçleri tarafından, yerel güçlerin de katkısıyla yapılmaktadır. Suriye'deki mücadelede koalisyon, sadece hava desteği vermektedir. Rusya da, Suriye'deki çıkarlarını gözetmek ve Esad'a destek olmak maksadıyla, IŞİD'le mücadele adına, bölgede operasyonlar yapmaktadır.
IŞİD'le mücadelede ağırlık Irak'tadır. Irak'ın kuzeyindeki mücadelede kara unsuru olarak peşmerge görev yapmakta, ABD hava desteği sağlamaktadır. İnkâr edilse de PKK, peşmergeyle birlikte bu mücadelede yer almaktadır. Sincar'da kontrol sağlanmıştır. Telafer'den sonra Musul da sıradadır. Fakat bu bölgelerdeki Türkmen etkinliğinin Barzani kontrolüne geçmesi tehlikesi vardır.
IŞİD'in Irak'ta etkisizleştirilmesinden sonra sıra Suriye'ye gelecekken Paris'teki terör, mücadelenin daha etkin ve süratle yapılması gereğini ortaya çıkarmıştır.
Paris katliamının etkisi
IŞİD'in gittikçe güçlenerek yüksek tehdit oluşturmasının sebebi, Batı'nın Suriye yönetimini devirmek için muhalifleri organize etmesi ve desteklemesi, kuzeydeki Kürt yapısını güvenceye alma girişimleri, sonuçta merkezi yönetimin kontrolü kaybetmesi ve meydanın başta IŞİD olmak üzere terör örgütlerine bırakılmasıdır.
IŞİD'in geniş bir coğrafyada kontrol sağlaması, ABD ve Batı'yı başlangıçta çok rahatsız etmemiştir. IŞİD'le mücadele, örgütün Kürt bölgelerine saldırması, kendi kafalarındaki sınırı aşması ve terörü şiddetlendirmesiyle gündeme gelmiştir. Suriye'deki IŞİD'le mücadelede, hava harekâtlarının yetmediği, artık kara gücüne ihtiyaç olduğu anlaşılmıştır.
Paris katliamı öncesinde kara gücünün, ÖSO'dan kalan unsurlar, Türkmenler, Araplar ve Kürtlerden derlenmesi, etkin bir hava desteğiyle Cerablus bölgesinin IŞİD'den temizlenmesi düşünülmüştür. Bu amaçla ABD'den F-15 ve A-10 uçakları takviye hava gücü olarak getirilmiştir.
Paris faciasıyla durum değişmiştir. Öncelikle hava saldırılarının yoğunlaşması, bilahare kara harekâtının gündeme gelmesi beklenmektedir. Mücadelenin artık Cerablus bölgesiyle değil, IŞİD'in kontrolündeki tüm bölgeler için söz konusu olacağı değerlendirilmektedir.
IŞİD'le yapılacak topyekûn mücadele ön plana geçtiğinden, Viyana Konferansı'nda alınan, geçiş hükümeti, seçim gibi kararların ertelenmesi muhtemeldir. Önceliğin Esad rejimi değil, terörün sonlandırılması olduğu kanaati hâkimdir. Mücadelede, IŞİD tarafından tehdit edilen Rusya'nın da etkin rol alacağı, Esad yönetimiyle de iş birliği yapılacağı kıymetlendirilmektedir.
Kara harekâtında Türkiye
Türkiye güvenli bölge tesisi için kara harekâtına isteklidir. Ancak bunu koalisyonla yapmayı tercih etmektedir. AB dahil ülkelerin tümü, birilerinin gelip IŞİD'i etkisizleştirmesini ve yeni bir düzen kurulmasını beklerken, şimdi onları terör korkusu sarmıştır. Bu nedenle kara harekâtına destek vermeleri beklenir.
Ülkeler Türkiye'yi, kara harekât unsuru olarak görmek isteyebilirler. Ancak, kara gücü olarak yerel güçlerin kullanılması, kuvvet zafiyetinin yoğun hava, füze ve diğer ateş güçleriyle kapatılmaya çalışılması olası görülmektedir. Ancak bu şekilde kesin sonuç alınamayacağı ve terörün daha da yaygınlaşacağı düşünülmelidir.
TSK kara harekâtına girerse, başlangıçta süratle sonuç alabilir. Ancak bölgede kontrolü devam ettirirken terör saldırılarına da maruz kalabilir. Sonradan kontrolü kime devredeceği, Ilımlı Muhalifler, ÖSO ve PYD/PKK'nın IŞİD sonrası nasıl tanımlanacağı da meçhuldür.
Başlangıçta Suriye yönetiminin kontrolünü kaybetmesine sebep olan stratejik hatanın, sonradan alınacak tedbirlerle düzeltilmesinin zorluğu bir kere daha anlaşılmıştır. Türkiye artık Esad takıntısından sıyrılıp, mevcut şartları lehine çevirerek Kürt oluşumuna engel olmaya ve başta PKK olmak üzere devam ettirdiği terörle mücadeleye odaklanmalıdır.