Türkiye’nin ekseni değil şakülü kaydı!
Son ayların tartışma konusu olan “Türkiye’nin ekseni kaydı mı, kaymadı mı?” sorusu, BM Güvenlik Konseyi’nin İran’a yaptırım kararına Türkiye’nin hayır oyu kullanması üzerine yoğunlaştı. Amerikan ve İsrail basını, Türkiye’nin ekseninin Doğu’ya doğru kaymakta olduğunu iddia ediyor. Keşke öyle olsa!
Başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hatta “Başbakan uçurumdan atlarsa biz de atlarız” vecizesinin sahibi Kürşat Tüzmen Türkiye’nin ekseninin kaymadığını söylüyor.
* * *
Peki ne kaydı o halde?
Eksen kaymadı ama Türkiye’nin şakülü kaydı demek ki!
“Şakül” kelimesinin anlamını bilmeyenler olabilir.
Şakül, “Arzın çekim gücünden yararlanılarak yerçekimi doğrultusunu belirlemek, yani yeryüzüne dikey bir doğru elde etmek (dik inmek) için kullanılan ucuna ağırlık bağlanmış bir ipten oluşan ölçme aleti” diye tanımlanıyor. Hani duvarcı ustaları kullanır.
“Şakülü kaymak” ise “Türk Dil Kurumu tarafından “1-Güç bir duruma düşerek ne yapacağını bilememek 2- Doğru tutum ve davranıştan ayrılmak” olarak açıklanıyor.
Fena dayak yemiş ve yüzü-gözü dağılmış kişi için de halk arasında “şakülü kaymış” denilir.
* * *
Tayyip Bey, “Türkiye’nin Batı’dan koptuğunu iddia edenler, art niyetli, kötü niyetli bir propagandanın taşeronlarıdır” diyor.
Doğruyu söylüyor.
Ya Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türk ve Arap dünyasının, Kars’tan Fas ve Moritanya’ya kadar, Sinop’tan Sudan’ın en güneyine Ekvator’a kadar, İstanbul Boğazı’ndan Aden Körfezi’ne, Çanakkale Boğazı’na kadar dünyanın en önemli stratejik kuşağına sahip olduğunu vurgulayarak, “Biz bu kuşağın tam bir güvenlik kuşağı, ekonomik entegrasyon kuşağı ve dünyanın örnek olarak göstereceği bir büyük refah alanı haline dönüştürmek istiyoruz” derken neyi tarif ediyor acaba?
Tam da BOP’un revize edilmiş hali değil mi bu söylem?
Denilebilir ki “Öyleyse, BOP iyi bir şey!”
Tabii bu işin söylem tarafı. Gerçekte, Fas’tan Endonezya’ya uzanan coğrafyanın Batı sermayesi tarafından paylaşılması hatta 22 İslâm ülkesinde haritanın değiştirilmesi söz konusudur.
Tayyip Bey, Türk-Arap İşbirliği Forumu’ndan sonra nereye koştu bilin bakalım? 2004 yılından beri kendisinin başkanlığında toplanmakta olan Yatırım Danışma Konseyi toplantısına gitti.
Tayyip Bey orada, Türkiye’ye, 2007 yılında 22 milyar dolar, 2008 yılında 18,3 milyar dolar ve 2009 yılında 7,7 milyar dolar seviyesinde uluslararası doğrudan yatırım girişininin gerçekleştiğini bildirdi. Yani, Türkiye’nin bütün ekonomik varlığı, çoğunlukla Yahudi sermayesine satıldı!
Hatta bunlardan biri, Türkiye’de satışa çıkarılan kuruluşlar için, “Silahımız dolu, uygun kuşu bekliyoruz” diye küstahça bir ifade de kullanmıştı.
Ford, Citigroup, Newmont Mining, Metro AG, BNP Paribas, Arcelor, Hyundai, Unilever, ISCAR, Merloni, Fiat, Telecom Italia ve Pirelli, Toyota, Nortel, Corus, Mitsui, Daimler Chrysler ve Unicredit şirketlerinin yöneticilerinin, Erdoğan ile birlikte 6 yıldır Türkiye’yi paylaşma toplantıları yaparak 48 milyar dolarlık alım yapmış olmaları, gerçekten Türkiye’nin ekseninin kaymadığını ama yüzünün gözünün yamulduğunu; şakülünün kaydığını gösteriyor.
* * *
TSK’nın da şakülünü kaydırdılar bu arada; yargının da kaydırdılar. Yargı, ikiye bölündü, bazı hakimler ve savcılar birbirlerine tuzak kurmaya başladı. Bir dava dosyası şehirler arası yolculuk yapıyor ama bir türlü Yargıtay’a gönderilmiyor. Devlet kadrolarına özel sektörden atama yapılabilmesini düzenleyen kanunla da şimdi sıra bütün devlet memurlarında!
Kim demiş Türkiye’nin ekseni kayıyor diye!
Türkiye’nin şakülü kaydı, şakülü!