Türkiye'nin de beynine pıhtı attı!
CIA'nın İnternet sitesinde Türkiye'nin silahlı kuvvetleri için yaptığı harcamaların millî gelire oranıyla ilgili veriler var. Buna göre Türkiye, 2012'de gayrisafi millî hasılânın yüzde 2.05'ini Türk Silahlı Kuvvetleri için harcarken, bu oran 2016'da yüzde 1.73'e düşmüştür. Peki bu kesinti nasıl sağlandı? Mevcudu azaltarak!
Bütçede ise 2017 yılında 64 milyar 306 milyon 50 bin TL olan başlangıç ödeneği 2018 için 92 milyar 718 milyon 151 bin TL olarak belirlendi. El-Bab ve Afrin gibi dış operasyonlar için böyle bir artış şarttı!
Tabii ki ordunun bütün unsurlarını teknolojiyle donatırsanız, asker sayısını azaltabilirsiniz; ASELSAN'da da bu yönde önemli gelişmeler var ama bunların yeterli olduğunu kimse söyleyemez. O halde orduyu küçültmenin sebebi nedir?
***
Bu soruları çoğaltabiliriz. Kozmik odayı, CIA'nın kullandığı bir örgütün yargı içindeki elemanlarına açarak, seferberlik durumunda görev yapacak vatandaşların deşifre edilmesinin sebebi nedir?
Ülkenin direnç gücü demek olan bu yapılanmayı tasfiye etmenin sebebi nedir? Irak'ta Türkiye adına görev yapan elemanların da deşifre edilmesi sonucu, kaç Türkmen şehit edilmiştir? Ve bu cinayetlerin sorumlusu kimdir?
***
Halk arasında "inme" diye bilinen beyine pıhtı atması hastalığını, Türkiye, Deniz Baykal ve Kadir İnanır'ın rahatsızlığı ile birlikte yeniden öğreniyor. İkisine de acil şifalar diliyorum.
Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Ersin Erdoğan, beyine pıhtı atması durumunda, ilk saatlerdeki etkili müdahaleyle kalıcı hasarların önlenebileceğini bildirdi.
Türkiye'de her yıl ortalama her bin kişinin ikisinde "iskemik inme" görüldüğünü ifade eden Erdoğan, tıkanıklığa neden olan pıhtının ekseri ritm bozukluğu, kapak hastalığı, ileri kalp yetmezliği olan, kalpten veya beyni besleyen damarların kireçlenmesinden kaynaklandığına işaret ederek, tedavi yöntemlerini anlattı.
***
"Bu iki olgu arasında ne bağlantı var?" denilebilir. Gördüğüm kadarıyla, Türkiye'nin beyni olan Ankara'yı besleyen bütün damarlar kasıtlı olarak tıkanmak istenmektedir.
Son olarak, Türk ve Türkiye adlarının kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarından kaldırılmak istenmesi, "Ermenileri katlettik" diyen bir kişinin devletin zirvesinde kabul görmesi, "Keşke Yunan galip gelseydi" diyen bir kişinin ziyaret edilmesi, Türkiye'nin beyine pıhtı atılması değil midir?
Başbakan Binali Yıldırım, "28 Şubat'ı unutmayacağız, unutturmayacağız. Bin yıl süreceği söylenen darbeleri, milletten güç alarak tarihin çöplüğüne attık. Siyaset yapmaları engellenmek istenen kadrolar, şimdi iktidarda ve darbecilerden hesap soruyor" diyor.
İyi de 28 Şubat sayesinde tek başına iktidar oldunuz! 27 Nisan sayesinde de Cumhurbaşkanlığını aldınız! Bu sonuç, hangi sürecin eseridir?
***
Binali Bey, bir de "Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi dahili ve harici bedhahlara karşı bir ve beraber olacağız. Hukukumuzu, namusumuzu, emperyalist emelleri olanlara ve onların kiraladığı hainlere asla çiğnetmeyeceğiz" diye tutum açıkladınız ama emperyalist ABD ve onun içerdeki elemanları ne istediyse yapmadınız mı? Libya'da, Suriye'de kimin politikasını uyguladınız? Başkanlık sistemi kimin projesi? Pancar üretimini azaltmak kimin talebi? Milleti, kotasını yükselttiğiniz mısır şurubu ile zehirlemek kimin kararı? Şeker fabrikalarını satmanızı kim istedi? 12 Eylül 2010 referandumuyla, yüksek yargıyı kime teslim ettiniz?
Bütün bunlar, Türkiye'nin beynine atılmak istenen pıhtılar değil midir? Bütün bunlar, Türkiye'yi yok etmek anlamına gelmez mi?