Türkiye sizinle gurur duyuyor!

Toplu 'portakal kesme ayinleri' düzenleyip, hırsını alamayınca suyunu içen ve böylece 'portakal lobisi'ni hacamat ederek Hollanda'dan intikam alan kardeşlerimiz muhtemelen Bursa'yı da içinde timsahların gezdiği tropikal bir şehir zannediyor olabilirler...

Mâlûm, Hollanda, ekonomisi narenciye ihracatı üzerine kurulmuş bir ada ülkesi... Mersin'le Kıbrıs arasında bir yerde... Portakalını kestin mi ümüğünü sıkmış oluyorsun... Bir de lâleleri var... Onun da boynunu makasla kesip, ibret-i âlem için fotoğraf çektirdin miydi işi tamamen bitiyor...

Bu kardeşlerimizin öfkesi patlamayagörsün... Gazze ve Mavi Marmara katliamlarından sonra neler yapmışlardı neler? Cilt kremi sürmeyerek ve dahi hazır çorba içmeyerek İsrail'i haritadan sileceklerdi az kalsın... Deterjan markalarını değiştirerek İsrail'i kahreden mi ararsın, kolaları yollara dökerek hesabı meşrubat üzerinden kesen mi?

Şimdi İsrail'de ezan sesi yok ediliyor ama bu kardeşlerimizden çıt çıkmıyor... Muhtemelen protesto edecek yerleri ağrıyor... Mavi Marmara 'Mor Marmara'ya dönüştükten sonra uzun süredir sesleri çıkmıyordu ama ümidi kesmemek lâzım... Belki de alttan alta öfke biriktiriyorlardır... Mavi Marmara suçluları için çıkarılan kırmızı bülteni yıllarca İnterpol'e göndermeyen yöneticiler ne istiyorsa o...

Mavi Marmara mağdurları adliyelerde yalnız kalmış ve olanı biteni içlerine sindirememiş olabilirler... Hollanda'nın kanını içse, pardon tonlarca portakal suyunu içse doymayacak olanlar mutlaka kendilerine ulaşacaklardır... Bir telefonları kâfi... Dakika kalmadıysa mesaj da yeter aslında...

***

Rus uçağını düşürmüştük ya... Nasıl da racon kesiyorlardı: "Bundan sonra böyle... Burası eski Türkiye değil... Sıkıysa bi daha dene bakalım" türünden... Bir tek "Biz adamdan kan alırız" dememişlerdi... Eh, yukarıdakilerden birisi "Talimatı ben verdim" diğeri de "Tekrarı olursa yine yaparız" deyince alttaki kardeşimize de üfürmek düşüyordu...

Biz de "Maşallah" dedik ama galiba kabahat bizdeydi, çünkü "Maşallah" dediğimiz 40 gün yaşamıyordu... Bir baktık ki makas değiştiriyoruz... Önce Rusya'dan kallavi bir özür sonra da "Yemişim Batı ittifakını, yaşasın Şanghay Beşlisi"...

Şanghay'ın 5 atlısını sayamayacak olanlar başladılar efsaneler üretmeye... Artık önümüz sonuna kadar açılmıştı... Ardından bir de Türkiye'ye Şanghay'ın Enerji Kulübü dönem başkanlığı verilince 'küresel liderlik' cebe inmişti resmen... Tabii onu da hakkıyla kutladık...

Suriye'de işler hava durumu gibi günlük değişmeye başlayınca "Bugün kiminle müttefikiz, kiminle düşmanız?" soruları birbirine girdi... "PYD'ye kim silah veriyor, uluslararası masalara kim davet ediyor?" soruları beyinleri kemirdikçe Şanghay Beşlisi işi birkaç ay öncesi gibi konuşuluyor olmaktan çıktı...

Olsun, nasip kısmet işi bu... Şanghay Beşlisi olmazsa Adana Altılısı'nı deneriz... Yeter ki ümidimizi kaybetmeyelim... Hem niye kaybedecekmişiz? Zaten bir büyüğümüz diyor ki "Karlofça'dan bu yana en kuvvetli dönemimizdeyiz"... Karlofça'nın tirileçe gibi bir süt tatlısı olmadığını bilen kardeşlerimiz yine gazı almışlardır muhakkak... Bunun da kutlaması hakkıyla yapılacaktır...

***

Yeri geldiğinde iyi savunma yapan, yeri geldiğinde rakibi gole boğan, orta sahada rakibi presle boğan bu kardeşlerimizi iyi tanıyalım lütfen... Hollanda, Almanya, İsveç, Fransa, olmadı Faroe Adaları, olmadı Yeni Zelanda, olmadı Uruguay, olmadı Batı Roma İmparatorluğu, olmadı Astekler (bunlar mobildir, sürekli değişebilir) "şaşırma sabrımızı taşırma" şeklinde gazabı hatırlatıcı sloganlara muhatap olanlar iyi bilmelidir ki, bu kardeşlerimizin dostluğu da 10 numaradır... Kızmasını bildikleri gibi sevmesini de bilirler...

Sakın yanlış anlaşılmasın... "Avrupa Birliği'ne girdik" diye gündüz vakti Ankara'da havaî fişek patlatıp, Ayten Alpman'dan 'Memleketim' parçasını çalan, sonra da sevinçten allı pullu köçek oynatan bu kardeşlerimizdi...

Yine Süleyman Şah Türbesi'ni koruyacağına dair yemin billah söz verip, ardından bir gece operasyonuyla kaçırılmasından 'zafer' çıkaranlar da yabancılar değil, yine bu kardeşlerimizdi...

Hazır Mısır'da Hüsnü Mübarek tahliye edilmişken, Mursî cezaevinde ama Rabia işaretini ithal etmişken, Mısır'daki darbeci Sisi'yi Suudi Arabistan ve Katar desteklerken ve bu iki ülkenin yöneticileri en büyük dostumuzken, bu garip ilişkiler ağı hatırına gırtlaklarımızı yırtarcasına bağıralım şimdi: "Tekbiiiiiiiir...."

Not: Gırtlaklarında harabiyet oluşanlar, hakiki Hollanda malı olan portakal suyu içebilirler, iyi gelir...

Yazarın Diğer Yazıları