Türk Devletleri Teşkilatı gelişiyor
Türk Devletleri Teşkilatı''nın son Zirve Toplantısı geçtiğimiz ay İstanbul''da gerçekleştirildi. 1992 yılından beri "Türk Dili Konuşan Devletler Devlet Başkanları Zirveleri" sonucunda ortaya çıkan siyasi iradeyle 2010 yılındaki zirvede örgüt, "Türk Devletleri Zirveleri" adını almış ve bu suretle Türk Devletleri Teşkilatı ortaya çıkmıştır.
Başlangıçta teşkilatın kurucu üyeleri Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan, gözlemci üyesi de Özbekistan''dır. Özbekistan 2019''da tam üye, Macaristan 2018''de, Türkmenistan da 2021''de İstanbul''daki son zirvede gözlemci üye olmuştur.
Örgütün, Nahçıvan Anlaşması''nın 2. maddesinde ortaya konan temel amaçlarından; taraflar arasında karşılıklı güvenin güçlendirilmesi, bölge ve bölge dışında barışın korunması, dış politika ve ekonomi konularında ortak tutumlar benimsenmesi oldukça önemli hususlardır. Terör, hukuk, ticaret, teknoloji, iletişim, sosyal ve kültürel alanlarda iş birliği yapılması konuları da temel amaç ve görevler kapsamında yer almıştır.
Türk Dünyası 2040 vizyonu
Nursultan Nazarbayev tarafından başlatılan "2040 Türk Dünyası Vizyonu", teşkilat tarafından kabul görmüş olup, Türk dünyasının entegrasyonuna yol gösterecek niteliktedir.
Bu vizyonun, üye ülkeler arasında iş birliğinin somutlaşması ve özellikle ekonomi alanında iş birliğine imkân tanıyacağı beklenmektedir. Bu kapsamda bir yıl içinde üye ülkelerin katkısıyla bir "Türk Yatırım Fonu" oluşturulmasının kabulü de önemli bir gelişme olarak görülmüştür.
Bu vizyon ve iş birliğinin, özellikle dış politika konularında ortak tutumlar benimsenmesini güçlendireceği ve bunun da teşkilat ülkeleri arasında dayanışmayı artıracağı beklenmektedir.
Birlik, gücünün farkına varıyor
Türk Devletleri Teşkilatı, gücünün farkına varmaya başlamıştır. Dış politikada tarafsızlık ilkesi uygulayan ve uluslararası örgütlere üye olmayan Türkmenistan''ın, bu yılki zirveye, gözlemci ülke olarak, devlet başkanı seviyesinde katılması önemli bir gelişmedir.
Sovyetlerin dağılmasını müteakip bağımsızlıklarını kazanan Türk dünyası ülkelerinin, Türklük bilinci ve vurgusu gittikçe artmaktadır. Bu ülkelerin, üzerlerinde hissettikleri baskı algısından dolayı, Rusya''yla olan ilişkilerindeki temkinli davranma alışkanlığı da azalma yolundadır. Ancak Türk Cumhuriyetlerinin, aralarındaki bağları güçlendirmek için daha arzulu ve gayretli olmalarına ihtiyaç vardır.
Birlik içinde hareket edildiğinde, bu büyük potansiyel gücün kuvveden fiile geçerek hem ulusal, hem de birlik çıkarlarının sağlanmasında ve korunmasında etkin olacağı düşüncesinin benimsendiği görülmektedir.
KKTC birlik yolunda
KKTC''nin, Türkiye''den başka hiçbir devlet tarafından tanınmaması, Türk dünyasının en geniş örgütüne üye olmasının önünde bir engeldir. Bu durum, hem örgüt, hem de Türk dünyası açısından büyük bir eksiklik olarak görülmektedir. Ancak esas eksiklik, Türk Devletlerinin ve diğer dost olan ülkelerin, bir kısmı pek de mazur görülemeyecek sebeplerle KKTC''nin bağımsızlığını bugüne kadar tanımamalıdır.
Bu yılki zirvenin sonuç bildirgesinde; Kıbrıs sorununda Ada''daki gerçekler temelinde adil, kalıcı, sürdürülebilir ve karşılıklı olarak kabul edilebilir bir çözüme varılması gerekliliği vurgulanmış, temel ve eşit haklarının güvence altına alınma arzusunu taşıyan Kıbrıs Türk halkıyla dayanışma içinde olunacağı ifade edilmiştir.
En önemli konu da, Türkiye Cumhurbaşkanı tarafından, Kıbrıs Türk halkının Türk Devletleri Teşkilatı''nın faaliyetlerine ve müteakip dönemde teşkilat toplantılarına katılma teklifinin kabul edilmesi olmuştur. Bu katılım, asil veya gözlemci üye statüsünde olmasa da, iyi bir başlangıçtır. Kıbrıs Türklerine olan haksız ambargonun kırılması ve siyasi açıdan da bir başarıdır.
KKTC''nin, önümüzdeki dönemde önce gözlemci ülke olarak kabulünün, müteakiben üyeler tarafından tanınmasının ve teşkilatta, tanınmış bir tam üye olarak yer almasının önünün açıldığı değerlendirilmektedir.
***
Türk Devletleri Teşkilatı, Türk dış politikası açısından sevindirici ve önemli bir atılımdır. Yeni katılımcı taleplerinin bulunması, teşkilatın etkinliğinin artacağına işarettir. Diğer Türk toplumları ve özerk yapıları için de bir güvence ve umut kapısı olarak görülebilir.