Türk, Atatürk ve Türk milletini kabullenemeyenler
TBMM’deki yemin töreni tamamlandı. Ancak bazı milletvekillerinin yemin törenindeki davranışları ve yapılan mülakatlardaki söylemleri, bulundukları konumu hak etmediklerini, yeminlerine sadık kalmadıklarını ve kalmayacaklarını açıkça göstermiştir. Aslında bazı milletvekilleri ve üst düzey yetkililerin de bundan önce de aynı şekilde hareket ettiği görülmüştür.
Yemin metni, Türkiye Cumhuriyetinin varlığını, bağımsızlığını, vatanın ve milletin bütünlüğünü, güvenliğini, halkın mutluluğu ve refahını, cumhuriyetin kuruluş felsefesini, demokrasiyi, hukuku, Atatürk ilke ve inkılâplarını ve rejimi güvence altına almayı esas almaktadır. Yemin edilmesi, buna uymak mecburiyetinde olunduğunu göstermektedir. Her ne kadar namus ve şeref üzerine yemin edilse de, bunun pek dikkate alınmadığı uygulamalardan anlaşılmaktadır. Ancak uyulmamasının anayasal suç niteliği taşıdığı da açıktır. Burada bir eksiklik olduğu görülmektedir.
Rejimle inatlaşma
Yemin töreninde söylenen İstiklal Marşı’na, milletvekilleri dahil, salondaki büyük bir ekseriyet gururla iştirak etmiştir. Ancak özellikle bir grup milletvekilinin iştirak etmemesi dikkat çekmiştir. Türkiye Cumhuriyetinin varlığının ve bağımsızlığının sembolü olan İstiklal Marşı’na iştirak etmeyenlerin, bu ülke ve yemin metninde belirtilen esaslar için çalışacaklarını beklemek gerçeklerle bağdaşmamaktadır.
Yemin oturumundan sonra bir kısım milletvekiliyle röportaj yapılmış ve kendilerine, biraz da maksatlı olarak, yemin metninin içeriği hususunda zorlanıp zorlanmadıkları sorulmuştur. Ermeni asıllı bir milletvekilinin net bir şekilde zorlandığını söylemesi üzüntü yaratmış, üzüntünün de ötesinde, seçilenlerin bir kısmının Türk Milleti’nin vekili ve temsilcisi olamayacağını açıkça göstermiştir.
Her ne kadar hukuk ve tüzük açısından serbest bırakılsa da, bir kısım milletvekilinin de Meclis’te, Atatürk ilke ve inkılâplarıyla ve cumhuriyet rejimiyle inat edercesine davranış sergilemesi ve bunu TV’de kendileriyle yapılan söyleşilerde de savunması içimizde burukluk yaratmıştır.
Yemin töreninden iki gün önce, reytingi yüksek bir haber kanalında, bir öğretim üyesi profesör, milletvekili yemin metnini tenkit etmiş, metindeki Atatürk ilke inkılâpları için “saçma sapan” demiş ve yeminin Büyük Türk Milleti önünde yapılması söylemini “ilkellik” olarak tanımlamıştır. Daha sonra bu konu tenkit edilince, “saçma sapan” ve “ilkellik” ifadelerini, bunların yemin metninde bulunmasından dolayı söylediğini açıklamaya çalışmışsa da inandırıcı olamamıştır. Bu söylemlerin, yemin oturumundan önce yapılması da, zaten bu konuda sorunlu olan milletvekillerini ve bu yönde düşüncesi olanları kışkırtmaktan başka bir işe yaramayacağı açıktır.
Ancak ne hikmetse, bu ve bunun gibi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Milletinin değerlerini rencide eden, erozyona uğratan konuşmacılara TV’lerde fazlaca yer verilmesi ve bunlara itibar edilmesi de düşündürücüdür. Hatta bölücülere gösterilen itibar da şaşkınlık yaratmakta, oturumu yönetenlerin de zaman zaman kendilerini tutamayarak, onları teşvik etmeleri de gözden kaçmamaktadır.
Türk ulusal kimliktir
Bölücü siyaset yapanların, kendini liberal olarak niteleyen bazı kanaat önderlerinin, öngörüsü olmayan siyasetçilerin ve bazı çıkar çevrelerine hizmet ettiği düşünülen kişilerin, sürekli olarak yeni bir anayasadan söz ettikleri görülmektedir. Anayasa değişikliği değil de, yeni anayasa demelerinin asıl nedeninin, anayasanın değiştirilemez ve değiştirilmesi dahi teklif edilemez maddelerinin yok edilmesi, Türk Milleti ve Türk söylemlerinin anayasada yer almamasının sağlanması olduğunu anlamamak için fazla akıllı olmaya gerek yoktur.
“Türk Milleti” sözü, bu ülkedeki insanların birliğini ve beraberliğini gösterir. Türkiye Cumhuriyetini kuran ahalidir. Ümmetten millete dönüşümün ifadesidir. “Türk” ifadesi de, anayasada tarif edildiği şekliyle, bu ülke vatandaşlarının uluslararası ve ulusal kimliğidir. Bir başarı olduğunda, “Türk iş adamının/mühendislerinin başarısı” olarak ifade edilir. Utanç verici bir hadisede de “iki Türk suçüstü yakalandı” gibi ifadeler kullanılır. Hiçbir zaman T.C. vatandaşı olarak “İki Kürt yakalandı” denmez. Bu konu çok iyi bilinmesine rağmen mevcut anayasa, bölücüler tarafından maksatlı olarak hâlâ “tekçi” olarak tanımlanmaya çalışılmaktadır. Esas kafatasçılar böyle düşünenlerdir.
Çoğulculuk, bölücülük demek değildir. Demokrasi, özgürlükler ve insan hakları istismar edilerek bölücülük yapılamaz. Cumhuriyet rejimini, Atatürk ilke ve inkılâplarını, Türk Milleti ve Türklüğü yok etmek için kullanılamaz. Bunları kabullenmeyenlere bu yönde fırsat verilemez.