Turgut Özal'ın ömrü federasyona yetmedi

Turgut Özal’ın Birinci Körfez Savaşı’nda ABD planları çerçevesinde Kerkük-Musul’a girmek istemesinin ve buna kesin olarak karşı çıkan Genelkurmay Başkanı Orgeneral, Necip Torumtay’ın istifa etmesinin asıl sebebi, henüz ilan edilmemiş Büyük Orta Doğu Projesi’ne zemin hazırlamaktı..
Türkiye’ye o tarihte Kerkük-Musul hedefi gösterilirken, yapılmak istenen, bölgedeki Kürt varlığını siyasi olarak Türkiye’ye entegre ettikten sonra, federasyon halinde Türkiye ile birleştirmekti. Tabii bu federasyon, kısa zaman sonra Türkiye’den ayrılabilecek bir konumda olacaktı. Bu durumu “Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan olmak” diye yorumluyordum. Çünkü başlangıçta Türkiye büyüyecek ama kısa bir süre sonra güneydoğusunu kaybedecekti!
Özal’ın Türk kimliğine saldırısına, “Özal dediğin nedir ki?” başlığı altında ertesi gün cevap vermiştik. Allah’ın takdiridir; Özal bir ay sonra ölmüştü. Yani Özal’ın ömrü, Büyük Orta Doğu Federasyonu’nu oluşturmaya yetmemişti..

***


Özal’ın ölümünün üzerinden 11 yıl, Bernard Lewis’in konferansının üzerinden 8 yıl geçtikten sonra, ABD Başkanı George W. Bush, Büyük Orta Doğu Projesi’ni önce, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Tayyip Erdoğan’a resmen tebliğ etti. Bu tarihe kadar bizim tespitlerimiz, kamuoyunda komplo teorisi olarak karşılanıyor veya bu yönde yapılan propagandalar etkili oluyordu. Ne zaman, bir konferansta veya televizyon programında Orta Doğu Birleşik Devletleri diye bir senaryodan bahsetsem, alaycı bakışlarla karşılaşıyordum! ABD ve Türkiye yönetimlerinin resmi açıklamalarından sonra ise herkes Büyük Orta Doğu projesi hakkında fikir üretmeye başladı! Öyle ki, proje açıklanır açıklanmaz, BOP hakkında kitaplar çıkmaya başladı!

***

Lewis’in, Baba Bush döneminden beri Amerikan yönetiminin ideoloğu olduğunu ise Türk kamuoyuna Tuncay Özkan açıklamıştı. Plan işliyordu. Afganistan işgali, Türkiye’de AKP iktidarının kurulması, ABD’nin birinci tezkere ile Türkiye’nin bir bölümünü işgal girişimi, Irak’ın işgali, Polonya’dan Bulgaristan’a kadar Amerikan üslerinin tespih tanesi gibi dizilmesi, Londra’dan Bişkek’e kadar uzanan coğrafyada yeni Amerikan üsleri zincirinin kurulması, Gürcistan’da Amerikancı darbe, bu arada Tayyip Erdoğan’ın Türk kimliği yerine Türkiye kimliğini yerleştirme çabalarından sonra ABD ile birlikte İslam’da reforma soyunması, Erbakan’ın yıllarca savunduğu “İslam Ortak Pazarı’nı doğru bulmadığını” Suudi Arabistan’da açıklaması, Clinton’ın da İslam’da reformu tavsiye etmesi birbirini takip etti..
Üstelik, Türkiye’de cumhuriyetin, laikliğin, devletçiliğin, milliyetçiliğin aşılması gerektiğini söyleyen Ömer Dinçer, Başbakanlık Müsteşarı olmuş, Türkiye’nin kamu yönetiminde reform hazırlıyor ve neredeyse “81 ile 81 devlet” denilebilecek bir proje, Meclis’in gündemine alınıyordu. İl Özel İdareleri’nin ve belediyelerin özerkliğini sağlayan yasalar ise NATO zirvesi sırasında kaşla göz arasında TBMM’den
geçiriliyordu..

***

Bu arada, Tanıtma Konseyi diye TÜSİAD’lı iş adamlarının nezaretinde kurulan “sosyal klinik” lerde Türk kültürü masaya yatırılıyor, bu çalışmalarda “Türklük ve Müslümanlık negatif değerlerdir” deniliyordu. Tarih Vakfı ise Rockefeller Vakfı’nın verdiği paralarla kurduğu gruplar aracılığı ile pilot bölgelerde “Osmanlı dönemi azınlık tapuları”nı araştırıyordu.
Amerikan sigorta şirketleri de tehcir sırasında Amerika’ya göç eden Ermenilerin torunlarının açtığı davalarda kazandıkları tazminatları ödüyor, Türkiye’nin önüne milyarlarca dolarlık bir fatura çıkarmaya hazırlanıyordu.
Türkiye, dışarıdan kuşatma altına alınmış vaziyetteyken içeriden ele geçirilmeye çalışılıyor, bunda da siyasi iktidar, medya, bürokrasi ve iş adamları başrolleri oynuyordu...
Devam edeceğim...

Yazarın Diğer Yazıları