Tunceli, 'eski Türkiye'den kalma kötü bir hatıra mıydı?
Yeni seçilen komünist Belediye Başkanı'nın Tunceli'yi Dersim'e çevirme çabası tepki toplarken, daha birkaç yıl önce kimlerin bu konuda neler yaptıklarını hatırlamakta da fayda var…
2013'te dönemin Başbakan'ı Tunceli'de konuşuyordu: "Eski Türkiye'de sadece Dersim değil, bütün Türkiye ızdırap yaşadı. Yeni Türkiye bir inşa faaliyetidir demiştik. Şimdi bunun temellerini dokumak için Anadolu'nun her bir yerinde sefere çıktık…"
'Yeni Türkiye' jargonuyla iyice vites büyüten Başbakan, o konuşmada hızını alamıyordu: "Dersim biziz biz Dersimiz. Eğer Dersim'in gönlünde bir yara varsa onu sarmak önce bize düşer…"
***
Unutmayalım, Türkiye Cumhuriyeti'nin Tunceli konusundaki abdestini boza boza yürüyen bugünkü Belediye Başkanı değildi…
O uğursuz süreçte "Dersimli kardeşlerime birkaç müjde vermek isterim. Dersim'de eski kışla müzeye dönüştürülecek ve adı da Dersim Müzesi olacak" diyen de Başbakan'dı…
"Empati yapıp psikolojik eşiği aştıktan sonra hepimizin üzerinde durması gereken eşit vatandaşlık bilincini geliştirmektir" diyen de Başbakan'dı…
İsyanı 'modern Kerbelâ' olarak taltif eden de, yaşananları 'devlet katliamı' olarak niteleyen de, Türkiye Cumhuriyeti adına özür dilemeye kalkışan da, "Cumhuriyet tarihinde hiç kimse buna cesaret edememişti" diyerek övünen de, Seyit Rıza'yı 'Hz. Hüseyin'in torunu, evlâd-ı resul' ilân eden de Başbakan'dı…
***
'Dersim', 'modern Kerbelâ' ve eşkıya 'evlâd-ı resul' idiyse, o gün devlet adına görev yapanlar ne oluyorlardı?
Bu sorunun cevabı 'kurucu irade'yle hesaplaşmaya dair bütün iç dünyayı deşifre etmeye yetiyordu aslında… Hesapta çaktırmadan zihinlerdeki 'putlar' kırılıyor ve 'Yeni Türkiye' inşa ediliyordu!… İşte bugün Tunceli'yi yeniden Dersim'e çevirme çabasını değerlendirirken, daha üç-beş yıl önceye ait 'yol temizleme' gayretlerini unutmamak gerekiyor!..
***
O günlerde 'Yeni Türkiye' rüzgârları sert ve şımarıkça eserken uyarmıştık:
Mesele, "Dersim mi olsun, Tunceli mi kalsın?", "Şehirlerin veya köylerin isimleri etimolojik anlamda mutlaka Türkçe olsun" meselesi de değil... Etrafları 'milliyetten nasipsiz' danışmanlarla dolu siyasîler ya idrakte zorlanıyorlar, ya da umurlarında değil...
Bugün Tunceli'nin ismini değiştirmek bir 'demokratikleşme adımı' değil, galibiyet havasındaki terörizmin hasada devam etmesi demektir... Dersim darbesi, terörizmin bir 'rövanşı söke söke alıyor olması ve bundan sonraki adımlar için motivasyonunu yükseltmesi' anlamına gelir...
Tarihi bilmeden özür üstüne özür dileyen Başbakan'ın Dersim konusunda Türk devleti adına diz çökmesi, şimdiye kadar izlenen 'bölücü' metodun nasıl 'doğru' ve 'sonuç alıcı' olduğunu göstermeye yol açardı ancak... Bu 'ödüllendirme' bundan sonraki sosyolojik ve psikolojik kırılmalara ne gibi istikamet verecektir, işte orası hayra alâmet değildir...
Biz Türkler belki kendimize aşırı güvenden, belki de komplekssiz olduğumuz için, fethettiğimiz şehirlerin isimlerini değiştirmedik... Gırtlak yapımıza uygun küçük oynamalar dışında şehir isimlerine ilişmedik... Ne İstanbul'u, ne Ankara'yı, ne İzmir'i, ne Antalya'yı, ne Adana'yı, ne Trabzon'u, ne Bitlis'i, ne Kayseri'yi, ne Konya'yı değiştirdik...
Bugün ülkemizdeki şehir, ilçe, dağ ve ırmak isimlerinin büyük çoğunluğu etimoloji itibariyle Türkçe değildir ama ruhen Türkçeleşmiştir... Cumhuriyet döneminde bazı isimlere dokunulmuştur... Kırkkilise'nin Kırklareli'ne, Tekfurdağı'nın Tekirdağ'a dönüştürülmesi gibi Dersim de Tunceli'ye dönüştürülmüştür...
Eğer mesele bir başka anadili cezalandırmak ve Türklerin ana diline göre şehirlerin isimlerini değiştirmek olsaydı bugün ne İskenderun, ne Mardin, ne Sivas, ne Amasya, ne Bursa, ne Isparta kalırdı..."