Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU
Armağan KULOĞLU

TSK’nın tepkisi Eşme’yle patladı

TSK, son zamanlarda yönetim tarafından kısıtlamalar getirilmişse de, PKK terör örgütüyle amansız mücadelesini 30 yılı aşkın bir süredir devam ettirmektedir. Bu mücadele, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlığı, bütünlüğü ve güvenliğine olan tehdide karşı yürütülen bir mücadeledir. Bu uğurda hayatını veren binlerce şehit ve gazi bulunmaktadır. TSK yaptığı mücadeleyle vatanı böldürmemiştir.
Ancak bu mücadele bütün şiddetiyle devam ederken yönetim, terörü önleyebileceği düşüncesiyle, demokratikleşme adı altında, devlet kurumları başta olmak üzere her alanda Kürtçeyi ön plana çıkarmış, ayrılıkçılığa yol açacak ifadelerle ve uygulamalarla tavizler vererek Türk Milletinin bütünlüğünü sağlayan değerleri yok saymıştır. Bir taraftan Türk Milletinin bölünme sürecine girdiği, diğer taraftan da PKK terör örgütü yeniden mağlup edilerek etkisizleştirileceği bir dönemde, onunla müzakere yoluyla anlaşmayı ön planda tutan, “çözüm süreci” adıyla, ithal olduğu anlaşılan yeni bir dönem başlatılmıştır.
Çözüm sürecinde, binlercesi şehit olmak üzere 400000 kadar insanın ölümünden, binlerce gazinin ıstırabından ve arkasında bıraktıkları yakınlarının acısından ve hüznünden sorumlu bölücü terörist başına, hak etmediği bir şekilde itibar edilerek ondan medet umulmuştur.
H H H
Yakın bir zamana kadar, Milli Güvenlik Siyaset Belgesinde de yer alan, ancak son zamanlarda ifade olarak erozyona uğratılan, ülkemize yönelik en önemli iç tehditlerden bölücülük/terör ve irtica tehditlerine karşı TSK’nın hassasiyeti bilinmektedir. Yönetimin ideolojik anlayışını yerleştirebilmesine ve çözüm süreci denen tavizler manzumesini uygulayabilmesine imkân yaratmak amacıyla, bu tehditlere karşı hassas olan TSK’nın etkisizleştirilmesi gerektiği öngörülmüştür. Bu nedenle 2007 yılından itibaren, sözde askeri vesayeti ortan kaldırmak için, haksız, hukuksuz ve sahtekârlıklarla TSK’nın yıpratılması ve itibarsızlaştırılması operasyonları gerçekleştirilmiştir.
Çözüm süreci kapsamında terörü önleme adına yapılanlar, bölücüleri şımartmış, taviz koparma çıtalarını yükseltmiş, fütursuzca hareket etmeleri yönünde cesaretlendirmiş, özellikle belirli bölgelerde devlet otoritesinin ortadan kalkmasına sebep olmuş, Türk Milletini bölmüştür. Bölücüler, yönlendirdiği kitleleri toplumsal kalkışmaya teşvik etme çabası içine girmiştir. Bölücü başı, yönetimin bu konudaki politika ve hevesinden de güç alarak, T.C Anayasasını ve buna paralel olarak Türkiye’nin, kuruluş felsefesini tanımayarak, ulus devlet ve üniter yapısının değişmesi yönünde çağrılarda bulunmaya başlamıştır. Daha da ileri giderek, sözde “Büyük Kürdistan” hayaliyle bölgeyi tasarlamaya kalkışmıştır.
H H H
Esas itibariyle Orta Asya’dan doğan, bir Türkistan/Türk Dünyası geleneği olan, göçlerin de etkisiyle bölgeye yayılan ve bayram olarak kutlanan Nevruz anlayışı, sanki Kürtlere aitmiş gibi gösterilmeye başlanmış ve yönetim tarafından büyük bir zafiyet gösterilerek, bu özel gün dolayısıyla bölücü başının yayınlayacağı mesaja önem atfedilerek, onun ağzına bakılmaya başlanmıştır. Bölücü başının katkılarıyla, bölücü siyaset yapan parti ve iktidar arasında sağlanan mutabakatla Dolmabahçe’de açıklanan 10 maddelik metinden sonra bir de Bölücü terörist başının Nevruz’da mesajının okunması, tansiyonu gittikçe arttırmıştır.
TSK’nın, Süleyman Şah tahliye ve yer değiştirme operasyonunda, olası bütün saldırılara karşı önlemler almasının yanında, gereksiz bir çatışmaya yer vermemek için, mahalli unsurlara haber vermesi ve operasyonun her hangi bir bölümüne karşı müdahaleleri halinde gerekli cevabı alacaklarını ikaz etmesi, bölücüler ve bölücü başı tarafından çarpıtılarak “işbirliği yapıldı” şekline sokulmaya çalışılmıştır.
Mesaj metninin içindeki “Eşme ruhu” ise, TSK’nın, zaten içine sindiremediği, bugüne kadar kendisisine yapılanlar ve süreç nedeniyle gelinen durumdan dolayı oluşan tepkisinin, doğrudan kendisinin de hedef alınması sonucunda patlamasına neden olmuş ve bir açıklama yapmak durumunda bırakmıştır.
Buna, bölücülerin demokrasiye atıf yaparak gösterdikleri tepkinin, hiçbir geçerliliği ve haklılığı olmadığı açıktır. TSK’nın siyaset yapmadığı bellidir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti devletinin varlığını, bütünlüğünü ve güvenliğini gözetmek, korumak ve gerektiğinde açıklama yapmak siyaset değil, onun görevidir.
TSK, bütün olumsuzluklara rağmen, bugüne kadar azim ve iradeyle görevini yapma gayreti içinde olmuştur. Hakikatler ortaya çıktıkça artan bir motivasyonla bu gayretini sürdüreceğinden hiçbir kuşkumuz bulunmamaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları