TSK üzerinden güç gösterisi ve işba noktası
Askeri vesayeti kırmak amacıyla, demokrasi adı altında, ancak demokratik olmayan yöntemlerle, TSK üzerinde psikolojik bir operasyon gerçekleştirilmiştir. Bu operasyonda emniyet, yargı ve medya birbirini destekleyecek şekilde kullanılmıştır. Tamamen haksız ve düzmece senaryolara dayanan ve hazırlığı çok öncelere dayandığı anlaşılan bu eylemlerin, oy kaybından çekinildiği için ‘paralel yapı’ olarak adlandırdıkları cemaat mensupları, onların destekleyici ve sempatizanları tarafından düzenlendiği bilinmektedir.
Cemaatin yapılanmasına ve bu düzenlemesine, iktidar tarafından imkân ve ortam yaratıldığı, destek verildiği, hatta onunla birlikte hareket edildiği açıktır. TSK’nın itibarını zedeleyerek onu etkisizleştirmeyi hedef alan operasyon ve davalar sonucunda, çok sayıda TSK mensubu haksızlıklara ve hukuksuzluklara maruz kalmıştır. Cemaatin, menfaat çatışması sonucunda iktidarı hedef alarak, onun bir takım yolsuzluklarını ortaya çıkarması, rüzgârı terse çevirmiş ve bu sefer de iktidar, cemaati hedef alan operasyonlara girişmiştir.
Sürdürülen itibarsızlaştırma eylemlerinde, TSK’nın demokrasi ve hukuka olan güven ve saygısı istismar edilmiştir. Sonuçta, TSK’nın, ülkenin hassas olduğu konulara ilişkin düşüncelerini açıklama veya ima etme refleksleri zayıflatılmıştır. Ancak ne yazıktır ki, bunun yolunun önce demokrasiyi güçlendirmekten geçtiği, demokrasi güçlendikçe askerin etkisi gibi bir algının zaten olmayacağı, sözde vesayet denen bir anlayışa da ihtiyaç kalmayacağı dikkate alınmamıştır. Maalesef bunun eleştirisini yapanlar da, askerci, darbeci, Ergenekoncu damgası vurularak sindirilmiştir.
***
Yaşadığımız coğrafya, jeopolitik gerçekler, iç ve dış tehdit algılamaları, belirsizlikler ve riskler dikkate alınmadan, Ortadoğu’da politikanın güce dayandığı ve askeri gücün vazgeçilmez olduğu gerçeği göz ardı edilerek, sadece TSK’nın etkisini kırmak ve kendilerini en güçlü anayasal kurumuna karşı etkin ve üstün olduğunu ispatlamak maksadıyla güç gösterisine girişildiği değerlendirilmektedir.
Bu uygulamaların, sözde demokrasi gereği milli irade olarak gerçekleştirildiği söylenmektedir. Ancak milli irade, milletin menfaatine olan iradedir. Özde demokrasi de, milletin zararına olacak şeyleri değil, yararına olan şeyleri yapmaktır. Güç gösterisinde bulunmak için TSK’nın yıpratılmasının da milli menfaatle bağdaşmadığı, ülkeye zarar verdiği açıktır.
Yaşadığımız olaylar iktidarın, ideolojik düşüncelerinin önünde engel bırakmama düşüncesinde olduğunu, baskının ve kamuoyu algısının sürekli kılınması amacıyla da, güç gösterisinin zaman zaman tekrarına da ihtiyaç duyduğunu göstermektedir.
Bunun son örneği bedelli askerlik açıklamasında görülmüştür. Görevi güvenlik olan Genelkurmay Başkanlığının görüşü alınmasına rağmen, ona itibar edilmeyerek konunun doğrudan TBMM’ye taşındığı anlaşılmıştır. Ancak TSK, yine de durumu saygıyla karşıladığını açıklamıştır. Bu davranışın saygı gösterecek bir tarafının olamadığı, fakat uyulmasının da zorunlu olduğu bir gerçektir.
Buna rağmen bazı askeri yetkililerin, bu konudaki samimi endişelerini bazı ortamlarda paylaşmaları, iktidar tarafından tepkiyle karşılanmış ve bu tepki, medya tarafından da “askere ayar” başlığı ile yine güç gösterisine dönüştürülmüştür.
***
İktidarın, çözüm süreci, yolsuzluk iddiaları, gösteriş, şatafata düşkünlük ve benzeri kamuoyu algılarından kaynaklanan olumsuzlukların yaklaşan seçimlerdeki negatif etkisini gidermek için gündem değiştirmeye yönelik bazı girişimlerde bulunduğu görülmektedir. Yeni gündem konularının, eğitim şurası, din şurası gibi ideolojik yaklaşımların ön planda tutulduğu ortamlarda dile getirildiği, bunlar üzerinden dinin siyasete alet edildiği, cumhuriyetin değerlerinin yıpratılmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır.
Bölücülük ve irtica tehdidi gerçeğinin, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi dahil, devletin gündeminden çıkarılmasından sonra, Kürtçülüğün yüceltilmesi, bölücülere/Kürtçülere tavizler verilmesi, müsamahakar davranılması, Türklüğün değersizleştirilmesi, dinin siyasete alet edilerek devlet ve eğitim sistemine sokulması, laiklikten uzaklaşılması, toplumun buna göre formatlanması, Osmanlıcılığın Cumhuriyetçiliğe üstün kılınması artık açıktan yapılmaktadır. Muhalefetin de birçok konuda iktidarı kopyalayarak oy kapma peşine düştüğüne şahit olunmaktadır. Güvenlikte ve cumhuriyet rejiminde, endişeli bir algı oluşmuştur.
Bu algı, toplumdaki gerilim ve kutuplaşmayı gittikçe arttırmaktadır. İktidarın, anayasal kurumların ve milletin, demokrasi ve hukuk çerçevesindeki tepkilerine karşı sert bir tavır takındığı görülmektedir. Siyasette, uygulamalarda ve söylemlerde, doyum (işba) noktasının, tahammül sınırının aşılmamasına özen gösterilmesinin, ülke menfaatleri açısından yararlı olacağı değerlendirilmektedir.