TSK, "Ne oldu da böyle oldu?"nun cevabını bulmalı!

Eski Genelkurmay Başkanı emekli orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ ile görüştü.
Genelkurmay’ın internet sitesinden iki fotoğrafla duyurulan görüşme, polisin Ergenekon dediği yapılanmada Kıvrıkoğlu’nun “bir numara” olarak zikredilmeye başlandığı günlere denk geldi.
Hatta soruşturmada, Kıvrıkoğlu ve eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in de gözaltına alınacağı, ancak son anda operasyonun durdurulduğu da her yerde konuşuluyor.
Soruşturma, gözaltı yöntemleri ve kuvvetli delil olmadan şüpheli sayılan herkesin evinin veya işyerinin basılması bakımından her ne kadar hukuka aykırılıklarla sürdürülse de ortada bir gerçek var!
Soruşturmada her rütbeden emekli veya muvazzaf subayın gözaltına alındığı, bazılarının tutuklandığı herkesin malûmudur.
Bu tablo karşısında, TSK’nın “Neden böyle oldu, Türk subayı bu işlere niçin bulaştı veya bulaştırıldı? Ne oldu da böyle oldu?” sorusunun cevabını bulması ve bundan sonraki dönemler için önlem alması gerekir.
Tabii her alanda, her meslekte bu tür bir iç sorgulama yapılabilir ama, siyasetle haşır neşir olamayacak kurumların başında TSK gelir.

* * *

* Uzmana göre; Doğu Aktulga’nın Kara Harp Okulu Komutanlığı sırasında Harp Okulları, üniversite müfredatına geçti. Bu bilgiyi, Aktulga’nın cenaze törenine katılan eski Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman da açıklamıştı. Yalman, “Aktulga’nın özellikle eğitim ve öğretime yönelik görevlerindeki en büyük hayali, Türk subayını yüzyılın en mükemmel subayı olarak yetiştirmekti. Bu amaçla özellikle Harp Okulu’ndaki eğitim ve öğretim programlarını bizzat Aktulga hazırladı” demişti.
* O tarihe kadar Harp Okullarında, bir subaya lazım olan askeri eğitim veriliyordu. Ancak YÖK ile görüşülerek müfredatın değiştirilmesinden sonra, bilimsel eğitim, askeri eğitimin önüne geçti. Harp Okullarında sivil hocalar da görev yapmaya başladı. Ve Harp Okulu mezunlarına, dört yıllık fakültelerle denklik imkânı getirildi. Fark derslerini vererek, üniversite diploması almak yanında, yüksek lisans ve doktora yapmak hakkı da tanındı. Meselâ istihkâm subayı, mühendis olmak istedi. Ardından master ve doktoraya yöneldi ve kıtadaki görevini sürdürürken, ders de çalışmaya başladı! Çünkü master ve doktora yapana birer yıl fazla kıdem veriliyordu. Bu çabayı gösteren subaylar, rütbe olarak sınıf arkadaşlarının önüne geçiyordu.
* Üstelik genç subaya bu imkân tanınırken imam-hatip lisesi mezunlarının önüne katsayı engeli konuldu ve toplumda bir adaletsizlik duygusu yaratıldı.
* Genç subay, gözünü kıtadan çok üniversitelere dikti ve “hangi fakültede daha kolay master ve doktora yaparım”ı araştırmaya başladı. Dolayısıyla, üniversitelerde akranı olan eğitim-öğretim kadrosuyla samimiyet kurmaya başladı. Sosyal ilişkiler ilerledi. Sivil öğretim üyeleri de zaten askerle ilişki kurmak istiyordu. Ortam sıcaklaştıkça fikri ilişkiler de ilerledi ve genç subay, kendi asli görevini aksatmaya ve siyasetle ilgilenmeye başladı.

* * *

Bu uzman görüşlerini çok önemsediğim için kamuoyu ile paylaşmak gerektiğini düşündüm. Tabii sadece bir sebep, sosyal olayları açıklamaya yetmez ama meselenin can damarı eğitim değil midir?
Kanuni’nin özengi tamir eden askeri ordudan atmasını hatırlayalım.

Yazarın Diğer Yazıları