Trump ve Askeri endüstri kompleksi
Eisenhower, 1961'de ABD savunma sanayisinin ABD'li siyasiler ve Amerikan ordusu ile karmaşık bir ittifak kurarak ordunun sürekli harcama yapmasını sağlandığını ifade etmek üzere "askeri endüstriyel kompleks kavramı"nı üretmişti.
Bu kavramı, Ortadoğu'daki son gelişmelerle ilgili değerlendirmeler yaparken bu defa ABD'nin yeni başkanı Trump kullandı ve şöyle dedi: "Askerlerimizi (Suriye'den) geri getirmek istiyorum, insanlar çılgına dönüyor. Şu Washington'da öyle insanlar var ki hiç bir yerden çıkmak istemiyorlar. (ABD'de) bir gurup var, 'askeri endüstri kompleksi' deniliyor. Onlar hiç biryerden çıkmak istemiyorlar, sürekli savaş istiyorlar. Hayır ben savaş istemiyorum".
Trump'ın söylediklerinin çoğu vardır...
Dünya üzerinde savaşla tehdit etmediği neredeyse hiç bir ülke kalmamış olan Trump bunları söylüyor. Trump gibi birinin savaş istemediğini söylemiş olması inandırıcılığı bir yana gülünçtür.
Trump aslında şunu söylüyor: 'ABD'de öyleleri var ki onların yanında ben dünyanın en barışçı adamı sayılırım. Benim gibi barışçıl (!) bir adama dua edin.' Bu arada Trump körfeze, Doğu Akdeniz'e, Pasifik'e ABD donanmasını yığmış durumdadır. Bu sözleri ettiği sırada da Ortadoğu'ya "savunma amaçlı" güç aktarmakla meşguldü.
Trump'ın bizzat kendisinin sözde şikayet ettiği askeri endüstri kompleksin parçası olması ortaya trajkomik bir durum ortaya çıkartmaktadır.
ABD'yi gerçekte askeri endüstri kompleks yönetiyor. Orada başkanlar gelip geçici fenomenlerdir. ABD'de başkanların görevleri askeri endüstri kompleksinin dahası çok uluslu şirketlerin ihtiyaçlarına uygun politikaları uygulamaktır.
Yeşil Kuşak projesinin mimarı Brzezinski, 1975 yılında şunları söylemişti: "Üçüncü ve Dördüncü Dünya'nın birleşme olasılığının uluslar arası sistemin ve doğrudan kendi toplumlarımızın doğasına en büyük tehdit olduğunu düşünüyorum. Bu tehdit şirketlerin reddedilmesi tehdididir".
Günümüzde Dünyayı birleşik bir bütün olarak görüp onun her yanına etkinliğini taşımaya çalışan ulus üstü, milli devlet karşıtı, ticari kuruluş ve tacirler türemiştir. Onların sahip oldukları her an her yerde olma yetenekleri tarih boyunca hiçbir insanoğluna nasip olmamıştır. Güçlü iletişim ve ulaşım araçları, fonksiyonel bilgi ve muazzam sermaye gücü onları daha önceki imparator ya da krallardan farklı kılmaktadır.
Dünyayı şirketler yönetiyor!
Her ülkenin kendine göre askeri endüstriyel kompleksi var. Bunlar yalnız ABD'deki başkanların üzerinde değil dünyanın her yerindeki yönetimler üzerinde etkilidir.
Almanya'nın eski Cumhurbaşkanlarından Köhler, kendisini istifaya götüren söyleşide şöyle demişti: "Bizim gibi dış ticarete yönelmiş ve buna bağımlı bir ülkenin çıkarlarını korumak amacıyla gerektiği takdirde, örneğin ticaret yollarının korunması, bir bölgenin istikrara kavuşturulması için askeri yöntemlere başvurması şarttır. Bununla güvenliğin korunması ve ticaret, işyerleri ve refahımızın kötü etkilenmesi önlenmiş olacaktır".
Bu sözlerin anlamı açıktır. Alman şirketlerinin dünya üzerindeki çıkarlarını korumak için "askeri yöntemlere" başvurulması, yeni savaşların açılması zorunluluktur.
'Dış ticarete yönelmiş' Almanya, 'ticaret yollarının' korunması 'işyerleri ve refahının' kötü etkilenmesini önlemek için askeri harekâta başvurmaktan çekinmeyeceğini açıkça ifade ediyor. ABD'liler ise üçüncü ve dördüncü dünyanın birleşme ihtimalini ve şirketlerinin bu ülkelere girmesinin reddedilmesini tehdit sayıyor. Küresel sistemin 'ozon deliği' olarak nitelendirilen, ticaret yolları ya da Batılı şirketlerin faaliyet alanlarını daraltan Ortadoğu ülkelerinin evrensel sisteme eklemlemeyi küresel bir strateji olarak devreye sokuyordu.
ÇUŞ yöneticilerinden birisinin söylediği şu sözler her şeyi özetlet niteliktedir: "Çıkarlarımıza varmak için ülkenin yeni oluşmaya başlayan ekonomisinin içini boşlatmalıyız, Trajik, işkenceli, ihtilallerle dolu yaşamını uzatmalıyız; rüzgar yalnız bizim yelkenlerimizi şişirmeli, su yalnız bizim omurgalarımızı ıslatmalıdır."
Türkiye'de yaşananları da bu gözle irdelemekte yarar vardır.