Tosunlar sahada kavga etmesin diye!..
Garip bir ülkedir Türkiyem!.. Cumhurbaşkanı, MİT Başkanının ABD seyahatinden haberdar olamadığını açıkladı. Bu açıklama, normal bir ülkede yapılsa anında yer yerinden oynar. Kıyamet kopar. Hesap sorulur... Gelgelelim burası Türkiye!.. En muhalif siyasiler bile sağıra yattı. Gazete ve televizyonlar, haber değeri görmedi ki, "ittifakı bozdurmayız" sözleri manşet yapıldı. İçi boşaltılan devlet kurumları, kör, sağır, dilsiz. O yüzden, "Bir bürokrat yurtdışına giderken üstünden yazılı olur almıyor mu (eskiden öyleydi-aht-), nasıl habersiz olunur?" diye sorsam, bana kargalar bile güler...
Ancak karamsar olmamak lazım!.. Acun ile Şeyma'nın boşanma davasında nafaka miktarına kadar merak eden, sorgulayan toplumumuz, mahalli seçimlerin aday aday adayları ile çok ilgili. İttifaklar, nereden kimi aday göstereceğinin peşi hiç bırakılmıyor. Müslüm filmi kadar izleniyor... Ancak film arasında patlamış mısır kuyruğu çok uzundu herhalde, bir husus atlanmış olmalı;
R. Erdoğan, partisinin genişletilmiş il başkanları toplantısında, "Çok eskilerden beri yerleşmiş seçim kampanyası anlayışı vardır. Şehirlerimizin caddeleri, sokakları her yeri parti bayraklarıyla, afişlerle donatılır. Biz bununla ilgili bir düzenleme yaptık. Kimse buna riayet etmiyor. Partilerin ve adayların görünürlüğünü sağlamaya yönelik bu kampanya tarzı güç gösterisi olarak devam ettik. Günümüzde artık buna ihtiyaç yok. Bunu artık çok ilkel buluyoruz. Eski tarz kampanya yöntemleri şehirlerimiz kirleten, tepkiye yol açan bir hale geldi. Gürültü ve görüntü kirliliği oluşturan kampanya yöntemini tamamen terk ediyoruz" diyerek partisine bu seçimlerde afiş, bayrak asma yasağı getirdi. Hemen aklınıza gelebilir "iktidarda para mı bitti?" diye. Yoo!.. Zaten bu harcamaları bugüne kadar kendi keselerinden yapmıyorlardı. İş takipçilerine, müteahhitlere yıkıyorlardı. Büyük krizden sonra müteahhitlerde de para sıkıntısı olduğu gerçek. Ama, iktidar, "pamuk eller cebe" dese, görevden (!) kaçabilirler mi?.. 2-3 daire daha satarlar, sokakları afiş ve bayraklarla donatırlar pekala. Peki ne?.. O toplantının basına kapalı bölümünde, Erdoğan, il başkanlarına, MHP adayları hakkında yorum yapma yasağı koydu, seçim çalışmaları sırasında MHP'lilerle kavga etmemelerini emretti.
Kim kime ne kadar jest yaparsa yapsın, tepede ne karar alınırsa alınsın, AKP ve MHP tabanlarında mahalli seçimler için devam eden Cumhur İttifakı'na tepki çok büyük. Ankara'da sarayın ve AKP genel merkezinin önünde itirazlarını anlatabilmek için sabahlayan teşkilatlar var. 24 Haziran seçimleri öncesini hatırlayın. Tepede alınan ittifak kararına rağmen, birçok yerde, AKP ve MHP'liler, afiş, bayrak asma ve propaganda yapma yüzünden kapışmışlardı. Kanlı bıçaklı kavgalar etmişlerdi. Mahalli seçimlerin iklimi ve çıkarları milletvekili, seçimlerinden daha da farklı. Erdoğan, bunun sokağa yansımalarının ne olabileceğini de iyi kestiriyor. Tepedeki görüntüyü bozmamak içinde elinden geleni yapıyor. O kararı bu yüzden aldı. Sokak kapışmalarının önüne geçmek, fiyakayı bozdurmamak için!..
Neyin Seçimi!
Seçimler seçimler... Seçtiğimizi sandığımız seçilmişler...
Çoğulcu anlamda ilk seçimle tanışmamız 1946 yılındadır. Bakmayın siz bazılarının "olur mu canım, 1877 yılında yapıldı ilk seçimler" demelerine. O seçimlerin katılım şartları neydi hatırlatayım; idare meclisi üyesi olmak, Osmanlı vatandaşı olmak, 25 yaşında ve erkek olmak, emlak sahibi olmak. Bugün bile kaçımız bu özelliklere haiziz, emin değilim!..
Neyse, aradan geçen onca yıl ve seçimlerden sonra 2019 yılı Mart ayında yerel yönetimler için de olsa bir seçim bizi bekliyor. Yerelde nasıl yönetileceğimizden ziyade, iktidar partisinin oyları artacak mı, düşecek mi? Herkesin merakı sadece bu!
İstanbul'u, Ankara'yı kazanacak adayın projesi nedir, bir sonraki seçime kadar hangi hizmetleri alacağız, minnet mi duyacağız lanet mi okuyacağız kimsenin umurunda değil. Peki, ama neden?
Faizler yüzde 30'ları aşmış, enflasyon yüzde 40'lara dayanmış (TÜFE'yi boş verin, o günlük yaşayanların enflasyonu, geleceğinizden endişe ediyorsanız bakmanız gereken ÜFE oranlan), eğitim sistemi sistem olmaktan çıkmış, eğitim adı altında garabet bir oyuncağa dönüşmüş... Hukukun işlerliği tersine dönmüş (şüphe sanık aleyhine dönmüş, gizli tanık ifadesi kanıt olmuş, suçlananın suçsuzluğunu kanıtlaması geçer kural haline gelmiş, hakimler merkezden gelen talimatla göre karar alır duruma gelmiş…vb), kamu kurumlarının içi boşaltılmış, bütün yetkiler saraya alınmış... Medya, sansürden öteye geçmiş, kendini yalanlar duruma gelmiş, Papaz ceza evinde iken ABD'ye nara başlıkları atan medya, rahip serbest bırakılmak zorunda kalınınca olayı "sınır dışı edildi" diye yazarak yalakalıkta yeni bir boyut açmış... Dolar 3,5 TL'den 7,2 TL'ye çıkınca "dış güçler" diye bağıranlar 5,5 TL'ye inince "hükümetin destansı başarısı" diyecek kadar komik duruma düşmüş... Cumhur İttifakı üyeleri liseli genç aşıklar gibi bir küsüp bir barışmış...
Devamını yazacak gücüm kalmadı. Yazarken üzerime bir ağırlık çöktü ki, bir romandan alıntı yapmıyorum!.. Türkiye'de 2018 yılının son çeyreğinde yaşadığımız gerçekler bunlar. Velhasıl, milletin yerel seçimlerde adayların projesine bakacak mecali mi var ki, olup bitenlere tepki göstersin. Dolayısıyla, olayın sadece magazinsel tarafı ile ilgileniyor: Hükümetin oy oranı düşecek mi? İstanbul'u Binali Yıldırım kabul edecek mi? Bahçeli, Meclis Başkanlığı hayaline kavuşabilecek mi? Kemal Kılıçdaroğlu ile Muharrem İnce arasında yeni kavga çıkacak mı?..
Brezilya dizileri gibi. Oyuncular aynı, konu aynı ama dizi izle izle bitmiyor!..
Ne olmuş yani Cumhurbaşkanı MİT Başkanından habersiz olunca...
Pek yakında, bir yerlerde yazılan bir kahramanlık senaryosunun filmi vizyona sokulur. Aynı, 24 Haziran seçimi öncesinde "Menbiç'e girdik", "Kandil'i temizledik, bayrak diktik" gibi...
Sahi o filmleri hatırlayan var mı?.. Bırakın!.. Hesabını sormayı akıl eden bulunur mu?..