Terörist yuvası İdlib ve Türkiye
İdlib ve Suriye'de yaşananlar baş döndürücü bir diplomasi trafiğine sebep oluyor. Bir yandan Türkiye ile Rusya ve İran arasındaki teknik ve askeri görüşmeler dün Tahran'da yapıldı.
Öte yandan Türkiye'nin başta Amerika olmak üzere Almanya, Fransa ve İngiltere ile yürüttüğü müzakereler devam ediyor.
Dün Tahran'da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin ve İran Cumhurbaşkanı Ruhani Tahran zirvesinde Suriye'nin geleceğini konuştular.
Resmi açıklamalar bir yana kapalı kapılar ardında gerek İdlib gerekse Suriye'nin geleceği konusunda alınacak kararlar önem taşıyor.
Ama bazı önemli sorunlar da var ki en önemlisi Amerika ve koalisyon ülkelerinin Suriye'de güçlü şekilde var olması ve bu zirvede yer almaması.
Erdoğan, Putin ve Ruhani ne karar alırlarsa alsınlar Amerika ve ortakları uyacaklar mı? Uymaları bekleniyor mu?
Trump'ın açıklamalarına bakılırsa Amerika'nın Suriye'den ayrılması diye bir karar söz konusu değil.
Gelelim Tahran zirvesine ki bu üçlünün Astana'da aldığı kararlara ve sonucuna da bakalım.
Türkiye, Rusya ve İran'ın, Kazakistan'ın başkenti Astana'da, İdlib bölgesini dördüncü çatışmasızlık bölgesi ilan edip beraber koruma konusunda anlaştıklarını hatırlayalım.
Bu anlaşma gereği Türkiye, İdlib ve çevresine 12 askeri gözlem noktası kurdu. 3 ülke İdlib, Lazkiye, Hama ve Halep bölgelerine devriye gezmesi için askeri güç gönderdiler.
Ancak Rusya ve Suriye geçtiğimiz günlerde bu anlaşmaları ihlal ettiler ki Rusya havadan, Suriye karadan İdlib'e askeri harekat başlattı.
Rusya destekli Suriye, İdlib'i muhaliflerden temizlerlerse Amerika'nın bulunduğu bölgeler hariç Esad'ın ülkesine hakimiyeti büyük ölçüde gerçekleşmiş olacak.
İdlib ve Suriye derdimizi olayları yakından takip eden Atılım Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Ünal'a sordum.
İdlib neden bu kadar önemli hale geldi?
Ünal, "Rusya destekli Suriye ordusunun İdlib harekatı Esad'ın alandaki askeri üstünlüğünün devamını sağlamış olacak. Esad, İdlib'i de aldığı zaman Türkiye'nin elindeki bölgeler ile Amerika'nın kontrolündeki Fırat'ın Doğusu hariç geri kalan bütün Suriye topraklarının büyük bir kısmında egemenliğini tesis etmiş olacak" dedi.
İşte en önemli püf noktası budur.
Suriye'ye Esad'ın yüzde yüz hakimiyetinin sağlanması için Rusya ne Astana kararları dinliyor, ne de İran, Türkiye ve Amerika'yı dinliyor.
Rusya ve Suriye, İdlib'deki terör örgütlerini temizlemek amacıyla bu askeri operasyona başladıklarını açıkladı ki Prof. Ünal'a, "Hangi terör örgütleri ne kadarlık bir militan gücü ile İdlib'de?" diye sordum.
Ünal; "Eli silahlı militanların sayısı net olarak bilinmiyor ama çeşitli ülkelere göre bu rakam 30 ile100 bin terörist olarak telaffuz ediliyor.
Kendini Heyet Tahrir üş Şam olarak tanımlayan ve bunun türevleri diye anılan bu gruplar Türkiye ile bütün devletler tarafından terörist kabul ediliyor.
Türkistan İslam Partisi adına Çin'in Uygur bölgesinden getirildiği anlaşılan silahlı militanlar var. Çeçenler diye anılan ve Rusya'nın değişik bölgelerinden gelen on binlerce silahlı militan var. Ayrıca Türkiye'nin etkisi altında oldukları söylenen ve Ankara tarafından terörist kabul edilmeyen silahlı militanlar da bulunuyor" diye açıkladı.
Peki, bunlar buraya nasıl gelmişler? Putin ve Esad'ın askeri operasyonları sürerse nereye gidecekler?
Ünal özetle şunları söylüyor?
"Türkiye sınırlarından girdikleri ortaya çıkarsa ben şaşırmayacağım ama üzüleceğim. Bunların gideceği bir yer kalmadı. Zaten hem Rusya hem de çok enteresan Çin, bu İdlib operasyonuna katılmak istiyorlar. Her iki devlet de bu militanların İdlib'de etkisiz hale getirilmesinden yana."
Biz Türkiye olarak dün Tahran zirvesinde kapalı kapılar ardında ne istedik?
Ünal, Türkiye'nin İdlib'e askeri operasyon yapılmasına karşı çıktığını veya yapılırsa da çok sınırlı kalmasını teklif ettiğini; ancak bu önerilerin gerçekçi olmadığını düşünüyor.
Ünal'a göre, operasyon yapılmaması demek İdlib'in Suriye dışında adeta fiili bağımsız bir devlet ortaya çıkaracağını, bunun da aslında Türkiye'nin de ulusal güvenlik çıkarlarına zarar vereceği görüşünü ifade ediyor.
Ünal bu durumun PYD'nin Amerika'nın desteği ile Fırat'ın Doğusu'nda devletleşmesinin de önünü açacağından endişe ediyor ve "Bu tutum aslında ilk önce Türkiye'nin ulusal bütünlüğüne ve millî güvenliğine zarar verir" diye de uyarıyor.
Suriye krizinin çözümü konusunda önerisini de elbette Prof. Dr. Hasan Ünal'a sordum ve şu yanıtı aldım.
"Suriye ile hemen uzlaşmak, Türk askerinin sınırı tutması ve Suriye ile tam bir iş birliği içinde İdlib operasyonuna yardımcı olması gerekir.
İdlib ile başlayacak Türkiye-Suriye uzlaşması Amerika'nın PYD'ye devlet kurdurmasına karşı ortak mücadele ile taçlandırılmasını da sağlar.
Esad'ın Suriye'de yüzde yüz egemen olması, 1998-2011 yılları arasındaki ilişkilerine yani Türkiye ile Suriye'nin Adana Mutabakatı günlerine döndürebilir.
Böylece ülkemizdeki Suriyeli sığınmacılar da Şam hükümeti ile koordinasyon içinde ülkelerine dönebilirler ve bir sonraki aşamada da Türkiye Suriye'nin yeniden yapılanmasında rol alabilir."
Türkiye, İran ve Rusya görüştükçe görüşüyorlar kararlar alıyorlar ama Suriye'de çözüm için kuşku yok ki Amerika, İngiltere ve Fransa'nın da alacağı kararlar da önemli.
Amerika destekli terör örgütü PYD ile bulunduğu Fırat'ın Doğusundan çekilmesi şu anda hayal gibi görünüyor ki, asıl büyük tehdit 1. Deli Trump'ın bu bölgede kurmayı hedeflediği bağımsız bir Kürt bölgesidir.
Türkiye böyle bir oluşuma asla izin vermeyecektir ki, Amerika ile asıl büyük çatışma da bu nedenle ortaya çıkabilir.