Tehlikenin farkındayız değil mi?

Geçtiğimiz yılın sonuna doğru MAK bir anket yapmıştı… Sorulan kurumlar arasında ''en az güvenilen'' kurum maalesef ''yargı'' olmuştu… Hadi polisi anladık, askeri anladık, cumhurbaşkanlığını anladık da, düşünebiliyor musunuz ''güvensizlik''te ''yargı'' ''medya''yı bile sollamıştı!.. İnsanların adalete güveni öylesine sarsılmış ki, telafisi çok zor olan bir noktaya doğru sürüklenmiş!..

''Yargıya güveniyorum'' ve ''yargıya çok güveniyorum'' diyenlerin toplamı sadece yüzde 18… Bu tam anlamıyla fecaat… Ekonomideki yıkım düzeltilebilir, afetler aşılabilir, savaş yenilgileri bile telafi edilebilir de yargıya güven sarsıldığında, yeniden güven nasıl ve ne kadar zamanda inşa edilebilir?

''Polise güven''in yüzde 60, ''askere güven''in yüzde 70, ''siyaset kurumuna güven''in yüzde 59, ''cumhurbaşkanlığı kurumuna güven''in yüzde 51, ''eğitim sistemine güven''in yüzde 47, ''medyaya güven''in yüzde 29 çıktığı bir araştırmada, ''yargıya güven''in sadece yüzde 18 çıkması sosyal bir afeti anlatmıştı aslında…

***

Bunları neden tekrar hatırlattım? Maalesef hiçbir düzelme emaresi yok ve işler o alanda daha da kötüye gidiyor…

Ortaya atılan iddialarla ilgili yargının kendi iradesiyle harekete geçebilme kabiliyeti adeta ortada kalktı… ''Bağımsız yargı'' bu anlamda rüştünü ispatlamaktan her gün uzaklaşıyor…

Ortada bir suç veya isnat varsa, bunu araştırmak için suçu iddia edenin kimliğine veya siciline bakılmaz ki… İddia sahibi azılı bir suçlu da olsa, itirafçı da olsa, iftiracı da olsa muhatap kişi veya kişiler ''lekelenmeme hakkı'' korunarak soruşturabilir…

İddia sahibinin iddialarına ilişkin soruşturma açılıp açılmayacağına -müddeinin sicilini gerekçe göstererek- siyasetçiler veya gazeteciler değil, yargı karar verebilir… Bizde durum hiç de öyle değil… Yargı kendi doğal akışı içinde harekete geçemiyor, siyasetin işleyişine göre biraz da tedirgin bir şekilde bekliyor…

Toplumun adalet ihtiyacı tatmin edilemeyince bu defa kurumlar arası gerginlik başlıyor, top birbirinin üzerine atılıyor…

***

Yargıya güven iyice azalırken vurgulayalım, yeni yargı hikâyesi halka böyle pazarlanmamıştı…

Nasıl olmuştu hatırlatalım: 2010 referandumu öncesine gidelim… Propagandanın lokomotifini ''yargı reformu'' oluşturuyordu… Sözde ''mezhepçi yapılanma'' vardı… Bu yapılanma kırılacaktı, vesayet rejimi bitirilecekti, yargı tam bağımsızlığa kavuşacaktı!..

Haaa unutmadan, bir de asla bir daha darbe olmayacaktı, kimse darbe yapmaya kalkışamayacaktı!..

İktidarın o vakitler ''cemaat'' olarak tanımladığı, daha sonra ''haşhaşi'' ve ''paralel yapı'' olarak adlandıracağı eski paydaş, o kadar gözü karartmıştı ki ''ölülere bile oy kullandırma'' çağrısı yapıyordu…

Nihayetinde referandum yüzde 58 ''evet'' oyuyla geçtiğinde, iktidar destekçisi gazetelerden birinin "Halk yönetime el koydu" manşeti o döneme damga vuran panayır havasını özetliyordu…

O günkü havaya göre, bu referandumdan en çok yargı müessesesi yararlanacak, itibar kazanacak, halkın adalete güven duygusu yükselişe geçecekti…

Anketler şimdi o propagandayı yalanlıyor ama artık çok geç… Olan oldu… Ne büyük çelişki: Yargı bağımsızlığını geliştirmek ve adaleti hâkim kılmak için halk eliyle gerçekleşen ''devrim'', şimdi o halk tarafından güvenilmez bulunuyor!..

Bu anket 10 yıl önce yapılsaydı sonuç bu kadar vahim çıkar mıydı acaba? Yargıya -nispeten de olsa- güveni kim katletti? O gün kendi elleriyle bu düzeni onaylayıp şimdi pişmanlık duyan halk mı? Yoksa halktan aldığı yetkiyle yargıyı bu hâle getiren muktedirler mi?

***

Adalet krizi, diğer hiçbir krize benzemez… Diğer krizlerin, acıların, travmaların, afetlerin tedavisi vardır ama adaletin, daha doğrusu adaletsizliğin tedavisi daha zordur…

Bırakalım toplumum yargıya güvenmesini, yargının kendisine güveninin olmadığı, kendisini siyaset kurumunun talimatlarına açık tuttuğu bir ortam, telafisi çok daha büyük ve uzun vadeli zararlara kapı aralar…

Yazarın Diğer Yazıları