“Tarihin çöp sepeti!”

Tarih: 30 Eylül 2013.
Saat: 11.00
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan aylardır beklenen “Demokratikleşme Paketi”ni “Tarihi bir gün” ve “Tarihi bir an” sözleri ile takdime başladı. Söze “Tarihî” diyerek girmesi bile, Erdoğan’ın ekip çalışmasına ne kadar önem verdiğinin bir göstergesi. Yani, “Emeği geçenlere teşekkür” etmesi boşuna değil. Evet, “Tarihî bir gün” ve “Tarihî bir an” denildi mi, bunun sosyal psikolojideki algısı, “Tarihî ise, doğrudur” olacaktır. Hele bu “Tarihî”nin muhatabı Türk milleti ise, kaçınılmaz algı böyledir.
Zaten Erdoğan da bu algıyı daha güçlü hâle getirmek için “Gazi Mustafa Kemal Atatürk”e ve onun kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne gönderme yapmayı da ihmal etmedi. Böylece bir yandan kendini Atatürk’le dengelemeye ve “açacağı paketi” de Atatürk’ün yaptıkları ile “meşrulaştırmaya” çalıştı. Çünkü Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşlarının yaptıkları iş, bir milleti yok olmaktan kurtarmak gibi İslâm ve uluslararası hukuk bakımından gayet meşru bir işti. Erdoğan, “İşte ben de böyle meşru bir iş yapıyorum” demek istiyor, bunun böyle anlaşılması için ise, İstiklal Marşımızın “Korkma”sından bile medet umdu.
Lâkin taşıma suyla değirmen fazla dönmedi. Kafasındaki geleceği inşa için geçmişe böylesine sımsıkı sarılan Erdoğan, ilerleyen dakikalarda aynı geçmişi “Milletin ayağındaki prangalar” olarak gördüğünü söyledi, söyleyebildi.
Bizim, Sayın Erdoğan’ın tuhaf bulduğumuz bir başka söylemi ise, paketin açıklanması için, “Bugüne kadar şartların oluşmasını bekledik” demesi ve “Bu iş burada bitmedi, şatlar olgunlaştıkça açılım devam edecektir” demesi oldu.
“Şartların olgunlaşmasından” maksat ne idi?
PKK’nın evcilleşmesi mi? Bugüne kadar böyle bir şey olmadı. Aksine PKK her geçen gün güçlendi, şeditleşti ve Erdoğan işte böyle “azgınlaşan bir PKK’ya karşı” bu paketi, bu paketle birlikte Kürtçenin şimdilik özel okullarda eğitim dili haline gelmesinin önünü açtı. Açtı da ne oldu?
Millet itiraz mı etti?
Hayır...
Demek ki Erdoğan’ın “Şartların olgunlaşmasından” kastı PKK’nın “Kürdistan’dan vazgeçmesi”nin aksine, “Milletin Kürdistan için hazım sahibi olması”ndan başka bir şey değil.
Dün, Erdoğan’ı dinledik.
“Biz” dedi Sayın Erdoğan, “Kapatılma tehditlerine rağmen” bütün bunları yaptık. Şunu açıkça söyleyelim. AKP kurulduğu andan itibaren hiçbir zaman “Kapatılma tehlikesi” yaşamadı. “Yapma yahu, sen hangi Türkiye’de yaşıyorsun” diyenleriniz olabilir. Bu kardeşlerimize Mısır’a bakmalarını öneririm. Sisi bir darbe yaptı. Darbeyi yapar yapmaz Suudi sermayesi anında 5 milyar dolar gönderdi ve bu yardımlar bugüne kadar iki misline yaklaştı. Yani, askeri bir darbe olması için bunun finans ayağının olması şarttır. AKP’yi kapatacak olanların arkasında böyle bir sermaye desteği yoktu. ABD, AKP’nin arkasındaydı. Darbe yapıldığı gün darbeyi yapanlar kendi maaşlarını bile alamazlardı. Evet, darbe korkusu diye bir şey yok, mağduriyet edebiyatının rantı var, dün bu ranttan da istifade edildiğine şahit olduğumuz bir gündü.
Neyse...
Pakette hemen herkes için pek çok şey var. Yalnız Aleviler için hiçbir şey yoktu. Üniversite adı değiştirmek, ağza bir parmak bal çalmanın ta kendisiydi.
Ve Erdoğan dün, dağılırız, bölünürüz korkularını tarihin çöp sepetine attıklarını ve milletin sesine kulak verdiklerini söyledi...
Oysa yaptığı iş, tarihin çöp sepetini karıştırmaktan başka bir şey değildi.

Yazarın Diğer Yazıları