Tank göndermeye gerek kalmamış!
Hatay Belediye Başkanı Lütfü Savaş, şehirde 2 binin üzerinde binanın yıkıldığını belirterek, "Yıkılan yerlerin ancak yüzde 2-3''üne ulaşabildik." dedi.
Bu söz, sahadaki gerçek durumu yansıtıyor.
Depremin, çok geniş bir alanda il, ilçe ve köylerde yıkımlara sebep olması, çok hızlı bir organizasyon gerektiriyordu. 6 binden fazla enkaz için 6 bin profesyonel ekip hazırlamak, sonra onları araçlarıyla birlikte 6 bin enkazın başına göndermek, bunun için kapanan yolları ve havaalanlarını açmak, bunları yaparken, yaralıları tedavi ettirmek, sokakta bekleyen milyonlarca insanın, ısınma, gıda, su ve tuvalet ihtiyacını karşılamak, çadır kentler kurmak...
Bu organizazyon elbette kolay bir iş değildir. Dolayısıyla, ilk andan itibaren organize bir gücün yetkilendirilmesi gerekiyordu. Türkiye''nin en organize gücü de Türk Silahlı Kuvvetleri''dir.
*
Peki TSK''nın seferber edilmesi için ne gerekiyordu? Öncelikle, durum tespitinin doğru yapılması gerekiyordu. Mevcut imkânları, verimli kullanabilmek için bu şarttı. Ancak depremin ne kadar büyük bir alanı etkilediği ilk saatlerde algılanamadı. Medyanın yaptığı yayınlar da gerçek durumu göstermekten uzaktı. Medya, yıkılmış binaları gösteriyordu ama yerleşim birimlerinin genel durumu, ancak havadan tespit edilebilirdi... Bunun için İHA''lar ve helikopterlerin hemen çalıştırılması gerekiyordu.
Organizasyon için AFAD yetkilendirilmişti ama görevlilerin aç susuz ve uykusuz olarak fedakârca çalışmalarına rağmen, felaketin büyüklüğü kavranamadığı için bu işin AFAD''ı aştığı anlaşılamadı. Meselâ Antakya''nın ne kadar büyük bir felaket yaşadığını, Türkiye Volkan Demirel''in konuşmasıyla öğrenmeye başladı. Binaların tamamen yıkılmasa bile çoğunun büyük hasar gördüğü de sonradan anlaşıldı.
OHAL çözüm değil. Aksine yaraları sarmakta engelleyici rolü bile olabilir...
*
Dünyanın dört bir tarafından gelen profesyonel atama kurtarma ekiplerinin enkaz başına gönderilmesinde de ilk anlarda sorunlar yaşandı... Bu arada, benim, "Elbette uluslararası yardım kabul edilebilir ama Gölcük depreminde yaşananlar unutulmamalı, Türk Cumhuriyetleri dışında hiçbir ülkenin askeri birliği Türkiye''ye sokulmamalıdır. Türk Milleti olarak neyi yanlış yaptığımızı anlamalıyız artık..." sözlerimi çarpıtanlar oldu. Yardım için gelen arama kurtarma ekiplerini kastetmediğim belli...
Unutulmamalı ki Çekiç Güç denilen acil müdahale gücü, sığınmacı felaketinden sonra Türkiye''yi o dönemde yönetenlerin talebi ile Türkiye''ye davet edilmişti. 1 Mart tezkeresi de Türkiye''ye 60-80 bin Amerikan askerinin yerleştirilmesini öngörüyordu. Irak ve Suriye krizleri sebebiyle Tayyip Erdoğan''ın Başbakan ve Cumhurbaşkanı iken NATO''yu sınıra davet ettiğini de hatırlıyorum.
Gölcük depreminde Sağlık Bakanı Osman Durmuş, Körfez''de bekleyen Amerikan askeri hastane gemilerinin yardım talebini reddetmişti. Bunun sebeplerini düşünmek gerek...
*
Şimdi de Michael Rubin, "Türk hükümeti, örneğin deprem bölgesindeki Kürt kasaba ve köylerine yardım etmek istemiyorsa, ABD bunu doğrudan yapmalıdır. Erdoğan onların çalışmalarını engelliyorsa, Beyaz Saray ona alenen seslenmeli." gibi laflar edebiliyor...
Veya Fransız mizah dergisi, Charlie Hebdo, deprem karikatüründe "Tank göndermemize gerek kalmadı" diyebiliyor.
Kimse bunların istisnai yorumlar olduğunu düşünmemelidir... ABD 24 Temmuz 2002 tarihinde "Bin Yılın Meydan Okuması" adıyla bir tatbikat düzenlemiş ve ülke adı vermeden Türkiye''de meydana gelecek büyük bir depremden sonra Türk-Yunan savaşı çıkmasına ve Türkiye''nin 96 saat içinde işgal edilmesine dayalı bir senaryoyu sahneye koymuştu...
Bazıları "Türkiye''nin işgal edilmesi için en az 1 milyon asker gerekir" diyor. Türkiye''ye sınırlardan milyonlarca askerlik çağında gencin ve yüz binden fazla askerin sokulduğunu unutmayalım... Bu organizasyonlar, insaniyet namına mı yapıldı?