Tahminen ne olur?
"Türkiye''de ne kadar Suriyeli sığınmacı var?" sorusunu soruyorsunuz, yetkililer ''tahminen'' cevaplıyor!.. Sanki konunun muhatabı değil de sanayide karbüratörcü cevap veriyor!..
"Ne kadar Afgan sınırlarımızdan girdi ve ne kadarı İstanbul''da?" diye sorduğunuzda da net bir cevap alamıyorsunuz… O soruyu da sanki mahalledeki kahvehaneci cevaplıyor, tabii ''tahminen''!..
"Orta Doğu''da bizden habersiz yaprak kıpırdamaz" düzeyinden, kendi toprakları içindeki sığınmacıları ''tahmin'' yoluyla sayabilen düzene geçmek kolay olmadı elbette!..
***
2017''de Suriyeli sığınmacıların karıştıkları olaylar ve çıkan gerginliklerle ilgili Bakanlığın açıklaması şöyleydi: "Sivil, asker demeden insanların katledildiği bir savaştan kaçarak ülkemize sığınmış, milletimizin yüce gönlüne kendisini emanet etmiş, ailesi ve çocuklarıyla birlikte vatanımızı evi bilmiş 3 milyonun üzerinde Suriyeliyi misafir etmekteyiz..."
"3 milyonun üzerinde"!.. Tam sayı kaçtı? Bunun adı sözde resmî açıklamaydı!.. Bakanlık bile tam sayıyı bilmiyorsa kim bilecekti? Aslında bu ifade bile yöneticilerin Suriye ve Suriyeliler konusunda ne kadar ''bilgili'' olduğunu tahmin etmeye yetiyordu değil mi?
Bakanlığa göre, son günlerde Suriyelilerle kendi vatandaşlarımız arasında zaman zaman yaşanan gerginlikler, toplum içinde infial oluşsun diye abartılarak veriliyor ve bu konu, bir fitne, bir nifak ve iç siyaset malzemesi hâline getirilmeye çalışılıyordu!..
***
Bizde işler tahminlerle yürüdüğüne göre, şöyle mi yapmalıyız:
- Tahminen biz Afganistan''da kalacağız… Çünkü tahminen devleti yönetenler Kabil Havaalanı''nı tahminen bizim koruyacağımızı söyledi!..
- Tahminen bize de bu yakışırdı zaten…
- Tahminen üç gün sonra!..
- Tahminen bu gece dönmeye başlıyoruz…
- Afganistan''da kalacağımızı tahminen devleti yönetenler söylemişti… Acele dönüşümüzü kim söyledi?
- Uçağı kullanan pilot arkadaş tahminen tanıdık, o söyledi!..
- Şimdi hangisini alkışlayacağız: Kalışımızı mı, dönüşümüzü mü?
- Tahminen ikisini de!.. O sıradaki rüzgâra göre…
- Avrupa Birliği''ne giriş çıkışlarımız gibi yani… Veya Şanghay Beşlisi''ne…
- Tahminen öyle!..
***
Nasrettin Hoca, bir iş planlamaya kalktığında hanımı ona "İnşallah de hoca" diye telkinde bulunur ama Hoca karısının bu uyarısına pek itibar etmezmiş…
Hoca, bir akşam üstü karısına seslenmiş: "Yarın güneş açarsa tarlaya, yağmur yağarsa oduna gideceğim…"
Hanımı Nasrettin Hoca''yı yine "İnşallah de" diye uyarmış… Hoca sinirlenmiş, "Yahu kadın, bu işin inşallahı maşallahı yok, hava ya kapalı olur, ya açık… Ben de ona göre ya tarlaya giderim veyahut da odun kesmeye…" demiş…
Hoca sabah uyanınca havanın kapalı olduğunu görmüş… Oduna gitmek için dağa doğru eşeğini sürmüş… Dağda odunlarını kesip eşeğe yükleyeceği sırada eşkıya başına dikilmiş…
"Filan köyü biliyor musun?" diye sormuş eşkıya… Hoca da "Biliyorum" deyince "Şimdi bizi oraya götüreceksin" demişler…
Hoca çaresiz... İtiraz da edemiyor… Dedikleri köyün yolu da uzak mı uzak… Hoca kaçmaya kalksa eşkıya onu perişan edecek… Mecburen onlarla birlikte dedikleri köye varıyor ama gün de akşam oluyor… Hoca perişan vaziyete, yarım gün süren yoldan yayan yapıldak geri yürüyüp sabaha ezanına doğru evin kapısını çalmış... Hanım kapıyı açmadan seslenmiş "Kim o?" diye…
Nasrettin Hoca canı çıkmış vaziyetten cevap vermiş: "Aç aç, inşallah ben geldim!.."
***
İnşallah devlet aklı çıkar gelir de biz de tahminlerden kurtuluruz!..