Tablo neden değişmedi?
Aslında çok da şaşırılacak bir durum yok... 16 Nisan referandumunda ne olmuşsa, 24 Haziran'da da o oldu... Sadece blokların içinde oyların yeri değişti... Toplam oranlar birbirine çok yakın...
İktidar partisinden MHP'ye, kısmen CHP'den de İYİ Parti'ye... Hepsi o kadar... 'Evetçiler'den 'hayırcılar'a, 'hayırcılar'dan da 'evetçiler'e ciddiye alınacak çapta oy geçişi olmadı... Dolayısıyla tablo değişmedi...
CHP, referandumda 'evet' veren seçmenden oy zor alırdı ama İYİ Parti de alamadı... Aldığı oyların büyük çoğunluğunu, MHP'deki kurultay sürecinde Akşener'in yanında yer almış, daha sonra geri dönmemiş oylar ile bir kısım CHP oyları oluşturdu...
MHP, İYİ Parti'ye kaptırdığı oyları, iktidar partisi seçmeninde meydana getirdiği sempati ile telafi etti... AKP'nin 1 Kasım sonuçlarıyla 24 Haziran sonuçları arasındaki fark bunu net bir şekilde ortaya koyuyor... Meclis seçimlerinde AKP'nin arkasından çekilen oy, MHP'ye gitti ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde ise ittifakın içinde çakılı kaldı...
***
Bloklaştırma siyasetinin başarılı sonuçları bunlar... Taraflar sertleştikçe, aidiyetler artıyor, karşı taraflar 'düşman' gibi görülüyor ve yapı içindeki bütün memnuniyetsizliklere rağmen seçmen mevzisini son kertede terk etmiyor...
Tablo çok açık... Siyasette taraflar var ve bu taraflar arasında 'oy geçirgenliği' yok denecek kadar az... Siyasetten, içerikten, isimlerden, vaatlerden çok daha öncelikli bir taassup bu... Kırılamadıkça statü değişmiyor ve 'amayla başlayan itirazlar' oy sandığının önüne gelince bitiyor, 'biz ve onlar' duygusu tek belirleyici oluyor...
'Sanki yenilirse düşmana yenilecek' psikolojisi seçimlere damga vuruyor... O yüzden kazandığında 'düşmanı yenmiş' gibi refleksler gösteriyor...
Son derecek sağlıksız olan bu ruh hâlini muhalefet aşmakta pek başarılı olamadı... Hem kamu imkânlarıyla beslenen 'haksız rekabet' ortamı, hem de yetersizlik en önemli etken olarak görülebilir...
***
Var olan toplumsal bloklaşmayı yarma alanında İYİ Parti bir misyon üstlenebilirdi... Gerginliği düşürecek, kadro ve dil seçiminde milliyetçi ve muhafazakâr seçmeni etkileyebilecek tercihte bulunabilirdi... Belki başlangıç niyeti buydu ama uygulamada seçmen tarafından böyle algılanmadı, umulan olmadı ve sonuç mâlûm...
"Nasılsa CHP'den oy geliyor" düşüncesi, Muharrem İnce'nin adaylığından sonra acı gerçekle karşılaştı... İnce, CHP tabanına 'iktidar heyecanı' kazandırdı, kızgın ve kırgın CHP'li kitleyi çok kısa bir sürede rehabilite ederek büyük oranda geri dönüşünü sağladı...
***
Bu köşede Eylül ayında ikaz etmiştim: "Şurası kesin: Türkiye'de yeni partinin var olan siyasî denklemi değiştirebilmesi, iktidar partisine oy veren kitlelerden oy almasına bağlı...
CHP'nin oylarının tamamını alsa ne değişecek? Sadece milletvekilleri değişir, o kadar!.. İktidar değişir mi? Tabii ki hayır!..
Yeni partinin taşları yerinden oynatması, ancak iktidara oy vermiş seçmenleri ikna kapasitesiyle mümkün olacağından, programın, dilin ve kadronun buna uygun olması gerekiyor... AKP'ye zaten oy vermeyen insanları heyecanlandıracak, onların oyunu almakla sınırlı kalacak bir çabanın mevcut statükoyu değiştirme ihtimali yok...
O yüzden ilk fotoğraflar, ilk sözler, ilk el sıkışmalar, ilk refleksler hafızalara kazınacağı için çok çok önemli... Daha baştan 'dar alan'a sıkıştıracak hamleler, muhalifliğiyle bilinen insanların ruhunu veya öfkesini okşamaya yönelik davranışlar, bol alkış toplasa da, oy alınması gereken esas kitlede endişeye, tereddüde ve uzaklaşmaya yol açabilir..."
Öyle de oldu...
***
Yüzde 10 çok kötü bir oy değildir ama MHP'den en büyük ayrılık gerekçesini oluşturan 'derhal iktidar' beklentisini tatmin edecek bir oy oranı da değildir...