“Suriyeli muhaliflere silahlı eğitim veriliyor!”
Foreign Polisy Dergisi, Suriye’den Türkiye’ye geçen muhaliflerin Türkiye’de eğitildiğini videolar ile gösterdi. Bu yönde bir haber, AKP gençlik kolları kaynaklarından bana da gelmişti ama somut veri elde edemediğim için yazamamıştım. Bana gelen iddia, Türkiye’nin 30 şehrinde Suriyeli muhalifler için kamplar kurulmakta olduğu şeklindeydi. Her kampta 10 bin kişinin eğitileceği, toplam 300 bin Suriyeli’nin silahlı eğitimden geçirileceği söyleniyordu. İnanılır gibi değildi ama işte doğru çıkıyor.
Konuyu inceleyen Bülent Esinoğlu, “Suriye’den gelenlerin silahlı eğitim yapması, Amerikan silahlarını ve teçhizatlarını kullanır hale getirilmesi kısa zamanda olabilecek bir husus değildir. Zaten, Suriye’ye yapılacak bir askeri müdahalenin, büyük direnç ile karşılanacağını ve hazırlıkların yeterli olmadığını anlayan NATO tarafı, Suriye işini orta vadeli işler içine aldı.. Bu arada, zamanı yeterince iyi kullanmak adına, Suriye içinde yürüttükleri ajanlaştırma, mezhep ayırımı, etnik ayırımı ve militanların silahlı eğitimi olarak değerlendiriyorlar” diyor.
***
Mezhep ayırımı denilince AKP Genel Başkan Yardımcı Hüseyin Çelik’in, “CHP, Türkiye’nin Baas Partisi’dir. Baas’la CHP yönetimi arasında genetik bağ vardır. Kılıçdaroğlu mezhepsel bağlardan ötürü mü Suriye’deki Baasçı yönetimi savunuyor” sözleri akla geliyor.
Hüseyin Çelik, Suriye yönetiminde bulunanların mezhebi üzerinden Türkiye’de mezhep ayırımcılığı yapıyor.
Seçimlerde de Kılıçdaroğlu’nun Aleviliğini gündeme getirmişler, hatta yuh çektirmişlerdi!
Oysa, Suriye’deki rejimi savunan kimse yok. Kemal Kılıçdaroğlu dahil, Suriye’ye Amerika adına müdahaleye karşı çıkanlar, “Türkiye, İsrail’i ve ABD’nin Orta Doğu’daki çıkarlarını korumak için kendisini kullandırmasın” görüşünü savunuyor, hepsi bu!
Üstelik, Suriye’nin baş müftüsü, Hanefi mezhebine mensuptur.
***
Kılıçdaroğlu ise kimin İsrail avukat olduğu meselesini kısa cümlelerle özetledi:
“İsrail’in avukatlığını yapan kim? Amerika’da Yahudi lobisinden üstün hizmet madalyası alan kim? Hiçbir zaman, hiçbir yerde papaz elbisesi giymedim. ’Papaz elbisesini gerekirse giyerim’diyen Erdoğan’dır. Büyük Orta Doğu Projesi’nin eş başkanı da ben değilim. Irak’ta binlerce Müslüman kadına tecavüz edilirken Amerikan askerlerine başarılar dilemedim. Açık ve net söylüyorum, yapılan ’cambaza bak’ olayıdır. Hem İsrail’in karşıtıymış gibi bir politika güdeceksiniz hem de füze kalkanını getirip Türkiye’ye konuşlandıracaksınız. Kimin için geldi füze kalkanı? İran’a karşı İsrail’i korumak için. O zaman İsrail’in avukatı kim? Halkı kandırıyorlar.”
Deniz Feneri soruşturması ve savcıların görevden alınmasını değerlendiren CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Saygı Öztürk’e “Şundan herkes emin olsun ki soruşturmayı yürüten 3 cumhuriyet savcısı, Ankara Cumhuriyet Başsavcısı’nın kendi kararıyla değil, doğrudan Başbakan’ın talimatıyla görevden alındılar. Eğer doğrudan emir veren Başbakan olmamış olsaydı, bu kadar eleştiriler karşısında sessiz kalmazdı” dedi.
Görünüyor ki, artık her şey açık açık konuşulmaya başlandı. Bunlar olumlu işaretlerdir.
Yaylaları da satacaklar!
Bir de meraların satılması konusu var.
Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Genel Başkanı Ali Fahri Özten, milletvekili seçimlerinden önce kanun hükmünde kararname ile kurulan Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yetkilerini eleştirdi.
Bakanlığın ülkedeki tüm topraklar üzerinde yetki sahibi olduğunu belirten Özten, toprakların yabancılara da tahsis edilebileceğine dikkat çekti. Özten, “Biz 648 sayılı yasada iki nokta üzerinde duruyoruz. Bir tanesi mera alanları ile ilgili. Mera alanlarının yapılaşmaya açılabildiği ve 49 yıllığına tahsil edilebileceği konusu. Burada bu tahsisin kime yapılacağı konusunda kısıtlama yok” dedi.
Biz yıllar önce özellikle Karadeniz köylülerini “Bunlar yaylaları da satarlar” diye uyarmıştık. İşe başladılar bile!