Suriye'de yaşananlara şaşıranlar için
Hep anlatmaya çalıştık: Türk''ün bu coğrafyada sendeleme hakkı yok!..
Altını çizdik sürekli: Tarih, milletimize gerçeği acı tecrübelerle öğretti… Tutunacaksanız, güçlü kalmak zorundasınız... Elbette güç, sadece ''silahlarınızın vuruculuğu'' veya ''ordunuzun caydırıcılığı'' demek değil...
Nazarların odaklandığı bir coğrafyada, ihanetlerden sonra ancak kurtarılabilmiş bu topraklarda, tecrübeyi kuşanmış, ''millî bağ''ın hayatiyetine inanan, Türklüğü sadece ''etnik kimlik'' olarak değil, en rasyonel ''siyasî kimlik'' olarak benimseyen bir yönetim anlayışından başka seçeneğimiz yok...
Türk''ün bu coğrafyada ''sendeleme'' hakkı bile olamaz... Biliyoruz ki, memleket memleket küçülürken, tarihî kinlerini ustalıkla saklamış ne kadar kavim varsa hınçla vurdular Türk''e... ''Dünün efendisi'' mübadil tekneleriyle Anadolu''ya yollanır, çoğu yollarda kırılırken, Türk''ün bundan sonraki hayata dair ''referans''ı yazılmıştı adeta; uyuklamak haramdı bize…
Bu açıdan baktığımızda bugün Suriye''de Türkiye aleyhine yaşananlar sürpriz değil aslında… Siyasî romantik gerekçelerle büyütülmüş ahmaklıkla nankörlük bir araya geldiğinde işte bu sonuçlar doğuyor… Eğer kuşanmanız gereken tarihî tecrübeyi yok sayarsanız, millî hafızanızı küçümserseniz, tarihin ezici hakikati yüzünüze tekrar tekrar çarpar…
***
Bundan on yıl kadar önce Ürdünlü turizmcilerin turist eğlendirmek adına sahneledikleri o iğrenç oyun bile onlarca kitapta, binlerce makaleye değer bir özetlemeyi bir çırpıda yapıyordu…
Görmeyenler için hatırlatalım... Ürdünlü turizmciler turistler için gösteri yapıyorlar... Gösterinin konusu, Birinci Dünya Savaşı sırasında Yemen''e ve Süveyş''e personel, levazım ve cephane götüren Türk ordusunun pusuya düşürülmesi...
Kahramanlıkları nadirattan olan insan görünümlü tahtakuruları, ''gâvur''u sevindirmek için Türk''ü vuran, Türk''ü esir alan aşağılık sahneyi sergiliyorlardı…
Hangi Türk''ü? Anasının babasının acısından türküler yaktığı Yemen için dünya gözüyle bir daha göremeyeceği Türk''ü... Bilmediği topraklar için kanını sebil eden Türk''ü... İslâm''ın sancaktarlığı uğruna bazı dindaş Arapların emperyalistlerle iş birliği yaptığı dönemde her devir İsmail olmaya razı Türk''ü...
Türk''ü arkadan vurmak nasıl bir ''zafer'' tadı vermiş ki bunlara, Türk çekildiğinden beri uşaklıkla meşgul aşağılık yanlarını bastırmak için 100 yıl sonra bile Türk''e vuruyorlardı... ''Batılı turistleri memnun edelim, 3 kuruş kazanalım'' derken müsamere sahnesinde Mehmetçik''e, Küçük Muhammet''in kanına musallat oluyorlardı...
***
Sözde bağımsızlıkları ''bahşedilmiş'' olanlar, Şair''in "Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün / Kızıllığında ısındık / Dağlardan çöllere düştüğümüz gün / Gölgene sığındık" dizelerindeki ruhu anlayamazlardı… Sormuştuk o zaman: Tamam da bayrağın ve tarihin emanet edildiği mühür sahipleri neden sessiz kalırlardı?
Arap ihanetlerini meşrulaştırmak için "Onlar Osmanlı''ya değil İttihatçılar''a isyan ettiler" diyen IQ''su neredeyse tek haneye düşecek pop-İslâmcı tarihçiler bu rezilliği görmek istemeyebilirler, hatta izah bile etmeye kalkışabilirlerdi!..
Medine müdafii Fahrettin Paşa''yı hırsızlıkla suçlayan Birleşik Arap Emirlikleri''nin Dışişleri Bakanı, bizde profesör unvanlı bir alçağın iddialarını tekrarlamıştı adeta... "Türkçülük yapılmasaydı Osmanlı parçalanmazdı" diye tekerlemeye saplanan milliyet ve Türk düşmanı bu güruh, Türk askerinin Ürdün çöllerinde ne aradığını bile sorgulayabilecek ahlâka da sahip olabilirdi ve bu adi tiyatrodan rahatsızlık hissetmeyebilirdi!..
Ya devlet? Devlet-ebet-müddet çizgisinin son halkası böyle sessiz kalabilir miydi?
Türk''e ihanetinin karşılığında tahtlarla, taçlarla, uydu devletlerle ödüllendirilenler, bir kardeşleri Ürdün''ün, aynı anda diğer kardeşleri Irak''ın başına getirilenlerin torunları bizimle dalga geçiyordu, ''gâvuru eğlendirmek'' adına!..
Hiçbir şey sürpriz değil, hiçbir şey!..