Sultan'ın altı kırmızı ayakkabıları!
Serif Mardin, NTV’de “mahalle baskısı” ile ne demek istediğini açıklarken, günümüzde politika ile uğraşanların basit insanlar olduğunu söyledi. Mardin, bunun bir saldırı gibi anlaşılmaması gerektiğini, basitçiliğin 20’nci yüzyılın gerçeği olduğuna inandığını belirtti.
Mardin, daha sonra da “Türkiye’de İslâmı basitleştirme süreci var” dedi.
* * *
Karmaşık gibi görünen konularla uğraşan aydınların geniş halk kitleleri tarafından anlaşılamamasının sebebi de genel basitçilik olsa gerek. Mesela soldan bakan aydınlar, halkın İslâmi değerlerini küçümsediği için kitle desteğine ulaşamadı.
Sadece Bülent Ecevit, meseleleri basitleştirebildiği ölçüde oylarını artırmış ve yüzde 42’ye kadar ulaşabilmişti. “Toprak işleyenin, su kullananın” dediği an, yolun yarısını aşmıştı!
Yüzde 42 oya rağmen tek başına iktidar olamayınca, basit bir çözüm daha buldu ve “kumar borcu olmayan sekiz basit milletvekili” transfer etti. Bunlardan bakan yaptığı ikisi daha sonra Yüce Divan’da yolsuzluktan, rüşvetten yargılandı ve mahkûm edildi. Ecevit, 12 Eylül sonrasında ise “dine saygılı bir solculuk” sloganı ile durumu idare etti.
Sağdaki milliyetçiler, özellikle Alparslan Türkeş, İslami değerlerle barışık olmasına rağmen, ortaya koyduğu hedefleri halkın hedefleri ile hiçbir zaman tam anlamıyla örtüştüremedi.
Halk, “Milli devlet, güçlü iktidar” veya “Türk Birliği” gibi yüce hedeflerle değil işsizlik, pahalılık, eğitim ve sağlık meseleleriyle ilgiliydi.
Zaten Türkeş’in hedefi iktidara gelmek değil, gençlik yetiştirmekti.
* * *
Menderes, Demirel, Özal ve Erdoğan’ın uyguladığı basit politikalar, bugün büyük şehirlerimizin, özellikle İstanbul’un yaşanmaz hale gelmesinin sebebidir. Asıl sebep, İstanbul ve İzmit’teki Batılı kapitalistlere ait montaj sanayiinin ucuz iş gücü ihtiyacı idi. Köylüler, sel gibi sanayi şehirlerine aktı ve toplumun dengesi altüst oldu. Sonucu hep birlikte görüyoruz. Şehir, şehir olmaktan çıktığı için teknoloji bile işe yaramıyor.
İç göçün son yıllardaki ana sebebi ise terördür. Terör, 30 yıldır basit insanların basit yaklaşımlarla çözüm araması yüzünden bitirilemedi. Stratejik akıl, arkasında hangi güç olursa olsun, meselenin bu kadar uzamasına ve Türkiye’nin birliğini tehdit etmesine izin vermezdi.
Erbakan ise D-8 gibi müthiş bir projeyi, Kaddafi’nin çadırında veya Başbakanlık iftarında basit işlere kurban etmek zorunda kaldı.
* * *
NTV’deki konuşmacılardan biri, “komşumuzu kodlamayla ve şifrelemeyle tanımlıyoruz” dedi, ki bugünkü gerilimlerimizin asıl sebebi budur.
İşte Başbakan olmuş, geleceği planlaması gereken Tayyip Erdoğan, hâlâ babasından veya yakın çevresinden dinlediği eski CHP/DP hikâyelerinin gerilimi ile siyaset yapıyor! Milli Görüş elbisesini de çıkarmış olduğu için irticalen konuşurken CHP’ye çatmaktan başka hiçbir konu bulamıyor! MHP’ye çatsa puan kaybedecek, onu biliyor!
* * *
Marmarahaber.net’e göre İstanbul Gaziosmanpaşa’da bir anaokulunun öğretmenleri, öğrencilerine çeşitli sorular sormuş. “Başbakanın görevi nedir?” sorusuna, anaokulu öğrencilerinden biri “CHP’ye kızmak” diye cevap vermiş.
Anaokulu çocuğu bile basitliği görmüş!
“Dindar Cumhurbaşkanı” gibi basit bir sloganla seçim kazanan AKP’nin Cumhurbaşkanı seçtiği Abdullah Gül’ün tesettürlü eşi de Pakistan gezisinde altı kırmızıya boyanmış ayakkabı giyerek, Hayrünnisa Sultan psikolojisiyle ihtişama özenerek, Dolmabahçe Sarayı’ndaki Padişah mobilyalarını Çankaya Köşkü’ne taşıma talebinde bulunarak örnek oluyor!
Altı kırmızı ayakkabı giyebilmek ve padişah saltanatı sürmek için mi Türkiye’yi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne şikâyet etmişti?
Cumhurbaşkanı eşi daha sade olmalıdır. Çünkü milleti temsil ediyor, Türk kadınını temsil ediyor. O ayakkabının gerçek hikâyesini bir araştırsa; sadeliğin basitlik olmadığını bir kavrasa!
İslâm işte böyle böyle basitleştiriliyor!