Sukunet öfkeyi yendi!
31 Mart seçimleri, çok açık bir biçimde ekonominin siyaseti belirlediğini gösteren işaretler vermiştir. Bu seçimlerde vatandaş işsizliğe, enflasyona, zamlara, dizginlenemeyen kur artışlarına ve yüksek faize karşı verdiği oylarla tavır koymuştur.
Ekonomik dalgalanmadan en fazla etkilenen Batı kesiminde iktidarın devleti arkasına almasına rağmen seçimlerde yenilmesinin daha doğrusu beklediği sonucu alamamasının nedeni budur.
'Muhalefet kötü, biz iyiyiz', "onlar batıl, biz Hak'kız", karşılarına çıkan ittifakı "dörtlü çete" şeklinde ilan eden modelin seçim sonuçlarına bakıldığında çöktüğü görülür.
Algı operasyonları yapıldı. Halka "güç bizde ancak hizmeti biz yaparız" mesajı verildi. Televizyonlar hep iktidar yanlılarına tahsisliydi. İktidar hergün, her saat ve her yerde konuştu. Muhalefetin sesi alabildiğine kısıldı.
Bütün bunlara karşın iktidar istediği sonucu elde edemedi.
Devletle seçime girmek!
İlk defa bir yerel seçimde muhalefet adayları bu kadar aleni bir biçimde devletle seçime girmiştir.
TRT'den Anadolu Ajansı'na kadar bütün devlet kurumlarının iktidar yanlısı bir tutum içine girmesi halkta "bu kadar da olmaz" duygusu yaratmıştır.
Bu bağlamda Anadolu Ajansı'nın seçim gecesi ortaya koyduğu tavır ne yapılmak istendiğini gösteren tipik bir örnektir.
Diğerleri bir yana İstanbul seçimlerini Anadolu Ajansı'nın verme biçimi her şeyi ortaya koyar niteliktedir.
Seçim yasağının kalktığı 31 Mart günü saat 19.15'ten itibaren İstanbul'da Binali Yıldırım'ın hep önde olduğu ilan edilmiştir. Yarışın bitmesine çok az bir süre kala da veri girişi yapılmamıştır. Sonuçta 1 Nisan sabahı YSK devreye girmiş, sürekli yarışı önde götürdüğü ilan edilen Binali Yıldırım'ın değil Ekrem İmamoğlu'nun seçimi küçük farkla da olsa kazandığını ilan etmiştir.
Şimdilerde iktidar sandıkta alamadığı seçim için umudunu iptal edilen oylara bağlamış durumdadır. Anadolu'da, "açıktıkca kaşıklıkları yoklamak" tabiri böyle durumlar için kullanılır.
Milletin büyük çoğunluğu sonunda "bu kadarı da olmaz" diyerek her türlü iddia, itham ve iftirayı elinin tersiyle itmiş ve iradesini iktidara karşı kullanmıştır.
Sonuçta milletin iradesi sandıktan çıktı. Mevcut sonuçlara göre, ortada iktidar ya da muhalefet için ezici ya da silici bir zafer yoktur.
Yerel yönetim seçimlerinde büyük ölçüde isabetli aday, güven telkin edici kişilik ve umutlar etkili oldu.
İstanbul Büyük Şehire aday olan bir şahsın "Ben bilmem ağam bilir. Dayarım Ağaya sırtımı bitiririm işi. İzin verirse konuşurum." yaklaşımına halk pirim vermemiştir.
Buna karşın onlarca iftira, itham, suçlama ve tehditle muhatap olan muhalefetin Ankara adayı Mansur Yavaş, halk tarafından tercih edilmiştir.
İktidarın İstanbul, Ankara, İzmir, Adana gibi illerin Büyük Şehir Belediye Başkanlıklarını kaybetmesinden alacağı dersler olmalıdır.
İmamoğlu'nun üslubu ve sükuneti!
Diğer yandan seçim meydanlarında kullanılan üslup seçim sonuçlarını ciddi bir biçimde etkilemiştir.
Özellikle İstanbul'da Ekrem İmamoğlu'nun üslubu halk nezdinde ciddi karşılık bulmuştur.
İmamoğlu'nun ağırbaşlı, sağduyulu ve itidalli tavrı saldırgan, küçümseyici ve suçlayıcı iktidar tavrını silip süpürmüştür. Çok açıktır ki iktidarın avami tabirle "kodum mu oturturum" yaklaşımı, ağır başlı tavır karşısında yenilmiştir.
Seçim Türkiye'de tepeden bakıcı, muhalefeti böcek gibi gören iktidar tavrı ile mütevazi ve sükunet içinde olan muhalefet arasında tercih biçiminde gerçekleşmiştir.
Muhalefetin ittifakına "Zillet" dediler olmadı. Zilletin yanına bir de "illet"i eklediler o da olmadı. "Beka...beka...beka" diye kükremekle kalmadılar, kendilerini bekanın teminatı olarak sundular, tutmadı.
"Güç bizde", 'seçilse bile görevden alırız', 'devlet bizde iş yapamazlar' dediler halkı ikna edemediler.
Türk Milleti yüksek sese, tepeden bakışa, öfkeli duruşa pirim vermedi.
Sükunet öfkeyi yendi!