Söyler misiniz, ne olacak bu memleketin hâli?
Büyüklerimiz…
Hani büyüklerimiz derken, şöyle büyük devlet ve siyaset adamlarını kastediyorum.
*
‘Büyük’lükten kastım şu elbette:
Memleketi için fayda oluşturan…
Şikâyet etmeyen…
Sorunun değil, çözümün bir parçası olan…
Kriz yönetmeyi bilen her kim olursa olsunlar…
Hangi partinin mensubu ya da hangi makamı temsil ederlerse etsinler bence, onlar ‘Büyük’türler ve saygı da görürler…
*
Mesela hemen aklıma gelen siyasilerimizden Merhum Adnan Kahveci.
Büyük devlet ve siyaset adamıydı…
*
Mesela halkın ‘Efsane Vali, ya da Süper Vali’ olarak da adlandırdığı Erzincan’ımızın eski valilerinden Recep Yazıcıoğlu.
Ülkenin yetiştirdiği büyük devlet adamlarından…
Bürokratlarından…
Elbette dünden bugüne analar ne evlatlar doğurmuştur ya, hemen aklıma onlar geldi benim.
*
Demem o ki o güzel ve büyük insanlar bugün hâlâ hatırlanıyor, konuşuluyor…
Hâlâ kendilerinden minnet ve şükranla söz ediliyor.
*
Büyük olmak böyle bir şey olsa gerek.
Ve bu insanların geride ne hanları ne hamamları…
Ne köşkleri sarayları vardı.
Ne de bankalarda dolarları Euroları...
Mesela, Eski Başbakanlardan ‘Merhum Bülent Ecevit de büyük siyaset ve devlet adamıydı’
Bugünkülere böyle bir şey denilebilir mi bilmiyorum.
Biliyorum, onlar dünlerde kaldı…
*
Şimdi, AKP İzmir Milletvekili Alpay Özalan’ın başlattığı…
Türkiye’yi bir anda etkisi altında bırakan…
Meclisin salonunda kan akıtan…
Sözlü ve fiziki şiddeti gözler önüne seren…
Hatta tahammülsüzlüğün sınırsızlığının yaşandığı bir gündem varken, neden böyle bir konuyu ele aldım?
*
Bu konu benim için daha önemliydi.
Çünkü bu konunun da içinde şiddet vardı.
Tehdit vardı.
Aşağılama vardı.
Hem de seçilen, bir diğer seçileni aşağılıyordu.
*
Sahi ne oldu bize?
Ağzımız kötüleşti…
Yumruklarımız birbirimize sıkıldı niye?
Hani, nerede bizim insan yanımız?
Hoşgörümüz…
Sabrımız…
Hani aynı bağın gülleri oluşumuz…
Nerede bıraktık onları söyler misiniz?
*
16 Ağustos 2024 tarihli yenicaggazetesi.com.tr’de okuduğum, Naz Yavuzarslan’ın haberi bence mecliste yaşanan olay kadar üzüntü vericiydi.
Şöyle ki:
Muhtarlıklar Daire Başkanı Sayın Suna Üstüner, muhtarlarla İstanbul Üniversitesi’nde bir toplantı gerçekleştirmiş ve telefon numarasını muhtarlara vermiş.
“Bana her zaman ulaşabilirsiniz!” demiş.
Ulaşılıyor muymuş?
Hayır.
*
Muhtar Güzel, Sayın Üstüner’e:
“Numaranızı veriyorsunuz, ama size hiç ulaşamıyoruz.” deyince de Sayın Üstüner, sorununu paylaşmak için muhtarı sahneye davet etmiş.
Muhtar Güzel:
“Biz geçtiğimiz Nisan ayında Ekrem İmamoğlu’nu muhtarlığımızda ağırladık.” demesiyle birlikte:
“Burada herhangi bir ismi zikretmeyin.” denilerek, elinden mikrofon alınıyor ve kapatılıyor.
Bakar mısınız şu İmamoğlu korkusuna!
*
Daha sonra, Yeniçağ Gazetesi’nin İstanbul Temsilcisi Naz Yavuzarslan, muhtarla söyleşi yapmış. Habere göre, -sanırım- o toplantıda İstanbul Bahçelievler Belediye Başkanı Hakan Bahadır da oradaymış ve muhtara yönelik olarak:
“Sana bir şey söyleyeyim mi? Elimde kalırsın. Hadsiz Muhtar. Sana bunun hesabını soracağız.” diyor.
*
İşte esas can alıcı nokta da burası.
Biri Meclis’te milletvekiline…
Diğeri dışarıda muhtarına…
Biri yumrukla…
Diğeri sözlü olarak saldırıyor ve tehdide maruz kalınıyorsa, söyler misiniz, biz bu insanlara nasıl ‘Büyük’ diyelim…
Nasıl ‘Sayın’ diyelim.
*
Valla çok üzgünüm, çook!
“Söyler misiniz n’olacak bu memleketin hâli!?”