Siyasi hesaplar güvenlik zafiyeti oluşturuyor
Uzun bir süredir “çözüm süreci” adı altında verilen tavizler, bölücü terör örgütü ve bölücü siyaset yapanların çıtayı daha da yükseltmelerine sebep teşkil etmiştir. Bölücüler elde ettikleri tavizleri kâr hanesine yazmışlar, daima fazlasını elde etme gayreti içinde olmuşlardır.
İktidar tarafından, barış adı altında, sonucu ülkeyi önce millet, sonra da devlet olarak bölmeye götürecek bir yaklaşım ön plana çıkarılmıştır. Onlara yaranmak için Türklük ve etnik bir temele dayandırılmayan, birlik ve beraberliği sağlayan Türk Milliyetçiliği yok sayılmıştır. Türklüğü ve Türk Milliyetçiliğini anımsatan bütün söz, yazı, söylem ve etkinlikler yok edilmiştir. Milli bayram kutlamalarına kısıtlamalar getirilmiş, T.C. rumuzları dahi kaldırılmıştır. Bugüne kadar varlığımızın ve bütünlüğümüzün devamını sağlayan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi görmezden gelinmiştir. Toplumun fertleri, “Türküm” demekten çekinir hale getirilmeye çalışılmıştır. Özellikle bazı sanatkârların, sülalesinde bir Kürt bağlantısı bulma ve bununla övünme çabası içinde olması, moda haline gelmiştir.
Çözüm süreci denen, ülkenin varlığını, bütünlüğünü ve güvenliğini tehdit eden tavizlerin yanında, Türk Milletinin değerlerinin yok edilmesi karşısında direnç gösterebilecek anayasal kurumların etkileri de zayıflatılmaya çalışılmıştır. Bu anayasal kurumların başında da, aynı zamanda bölücü terör örgütüyle silahlı mücadele içinde olan Türk Silahlı Kuvvetleri gelmektedir.
TSK’ya kara propaganda
Tamamen yanlış bir politika olan ve ülkeyi bölünmeye götürecek çözüm sürecinin önündeki engellerin başında olduğu kabul edilen TSK’yla mücadele ön planda tutulmuştur. Askeri vesayetin sonlandırılması adı altında, ülkenin varlığının ve güvenliğinin teminatı olan TSK’nın itibarsızlaştırılması, halkın gözünden düşürülmesi ve etkisizleştirilmesi için hukuk ve ahlak dışı girişimlerle, üzerinde amansız bir psikolojik harekât uygulanmıştır. Çözüm sürecinin bir gereği olan mücadeleden alıkonması için de, yine kara propagandayla, terörle mücadelede başarısız gösterilmeye çalışılmıştır.
Terör örgütüyle mücadelede, inisiyatif, hukuki düzenlemelerle tamamen elinden alınıp mülki amirlere verilerek, TSK bu mücadeleden alıkonmuştur. Bu uygulamayla alan hâkimiyeti kaybolmuş, bölgede kontrol bölücü güçlerin eline geçmiştir. Esas paralel devlet, bu bölgede oluşmuştur.
İktidar, çözüm sürecinde terör örgütünün silahlarını bırakması yanılgısına kapılmıştır. Bölücülüğün boyutlarını kavrayamamıştır. Sürecin zarar görmemesi için askerin kışladan çıkmaması, örgüte operasyon yapılmaması yönünde mülki amirlere talimat verilmiştir. Bu süreçte terör örgütü silah bırakmadığı gibi ülke topraklarını da terk etmemiş, üstüne üstlük askeri üslere saldırı teşebbüsünde bulunmuş ve sık sık taciz etmiştir. Bu tacizlerine de devam etmektedir.
Bu saldırılar karşısında TSK, aldığı talimat gereği, sadece ateşle karşılık vermiş, saldırıyı yapanları etkisiz hale getirecek operasyonlar yapamamıştır. Kendi topraklarında, elinin kolunun bağlanması nedeniyle kontrolü sağlayamamanın sıkıntısını çekmiş, üzüntüsünü duymuştur. Şahsen, her saldırı ve tacizden sonra yapılan açıklamaların burukluğunu yaşadığı kanaatini taşıyorum.
Vesayet altındaki parti
Terörle mücadelede siyasi kararlılık, mücadeleyi yapanların arkasındaki siyasi destek ve onlara duyacağı güven son derecede önemlidir. Seçimden sonra iktidarın oy kaybetmesinin bir sebebi olarak çözüm sürecinin başarısızlığını gördüğü ve milliyetçi oyların tekrar kazanılması için yeni bir yol çizmeye çalıştığı düşünülmektedir. Hatta bu kapsamda TSK’nın operasyon yapmamasını değil, artık operasyon yapmasını istediği de konuşulmaktadır. Bir zamanlar terörle mücadeleyi yapanları başarısız göstermek için onlara kurulan tuzaklar ve suçlamalar akla geldiğinde, siyasi iradeye ne dereceye kadar güven duyulacağı hususunda tereddütler bulunmaktadır.
Diğer taraftan barajı aşan bölücü siyasi partinin de, Türkiye partisi olma iddiası ve söylemini devam ettirmesinin de pek inandırıcı olamayacağı anlaşılmaktadır. Zira örgüt, çözüm sürecinin ve müzakerelerin devam edebilmesi için bu siyasi partinin nasıl davranacağı, neleri ortaya koyacağı yönünde açıklamalar yapmakta, bu durum da siyasi partinin vesayet altında olduğunu göstermektedir.
Görüldüğü üzere, iktidar olma ve bunu devam ettirme hevesi ve hırsı, yanlış politikalar nedeniyle, ülkenin varlığını, bütünlüğünü ve güvenliğini tehlikeye atmaktadır. Siyasi menfaat sağlama hesaplarının, güvenliği zafiyete uğratmasına asla müsamaha ve müsaade edilmemelidir. Yapılan koalisyon hesaplarında bu konu her şeyin üstünde tutulmalıdır.