Siyasette iyi, kötü ve çirkin!
Siyaset iyice tuhaflaştı...
Çıkıyor bir Genel Başkan "Ayrılıp da pişman olanlarla yeniden kucaklaşmaya hazırım" diyebiliyor... Sonraki cümleleri, iki üç sene önceki cümlelerini bir ağaç kurdu gibi kemirmiş ama umurunda değil, etrafta 'pişman' arıyor, kucaklaşmak için...
'İlke, ideal, memleket, duruş, muruş' diye pozlar vere vere gidiyor bir başkası, ama 'siyasetin mahşer günü' seçimler gelince "Yemişim duruşu, Meclis'e kapağı atayım, benden sonrası tufan" uyanıklığına doğru viraj alabiliyor...
'Elin kiri' olan para, milletvekili sıralamalarında büyüleyici bir araca dönüşebiliyor... Meşrû/gayrimeşrû fark etmez, yeterince para stoku olan kimileri listenin üst sıralarında zahmetsiz yerler bulabilirken, o siyasî hareketin altına omuz koymuş olanlar silinip atılabiliyor...
"Karakterin, bilgin ve siyasî tecrüben kadar değil, paran kadar adamsın" şeklindeki aşağılık şablon partileri esir alabiliyor, tuhaftır kimsenin yüzü kızarmıyor...
'Bilim, kalite ve temiz isim'den ziyade, 'yağcılık, yalakalık, başka odaklarla ilişki gücü' cazip gelebiliyor, bir anda siyasette para kadar önemli bir kriter kesilebiliyor...
***
Bir seçim döneminde 'liberallik'ten fayda bulamayan, bir başka seçimde şansını 'İslâmcılık'ta deneyebiliyor... Ya da 'Kemalistlik'ten 'HDP yancılığı'na hicret edebiliyor... Bir başkası 'milliyetçilik' olmadı bir de şansımı 'sosyal demokratlık'ta deneyeyim diyebiliyor...
Tuhaf işler oluyor... Gazetedeki köşesinden HDP'ye oy toplayan bir yazar, kimsenin bilmediği sihirli bir dokunuşla 'sağ' bir partiden aday olabiliyor... Herkes şaşırırken o da 'merak ettim, geldim' diye açıklayabiliyor...
***
Siyaset, 'riyakârlar geçidi'ne dönüştükçe insanın midesi bulanıyor... Televizyonları işgal eden zavallı tartışmacıların mevsimlik hâlleri iç burkuyor... Ne yazık ki, partinin ve liderin o günkü pozisyonuna göre, daha doğrusu 'dalgalı kur'a göre pozisyon almak mecburiyetindeler...
'İyileri, kötüleri, doğruları, yanlışları, siyasî akaitleri, herhangi bir kabulleri' yok... Alabildiğine mobiller ve neyin doğru, neyin yanlış olduğunu anlık bilgilendirme sonucu öğreniyorlar ve ona göre hızla uyum sağlayıp konuşuyorlar...
Televizyonlara çıkmaları veya gazetede köşe yazarı olmaları için 'nefes almaları' ve 'Latin harfleriyle soldan sağa doğru yazı yazmayı bilmeleri' yeterli... Gerisi zaten kolay... Kulaklarına ne üfleniyorsa o... İrade değil, yeterince bel kıvraklığı lâzım sadece...
Beyin gibi, ciğer gibi fazla organa gerek yok... Ağız içinde 360 derece dönebilen bir dil, senkron tutturmak için fazlaca esnek bir omurga, biraz daha gayret ederse işkembeye terfi edecek çapta bir mide... Yetiyor, yaşamak ve yalamak için...
***
Türk siyasetine Türk milliyetçiliğinin kalitesi lâzım... Lümpenliğin, cehaletin, pusuculuğun, durumu kurtarmak için her türlü taklayı atan ve siyasî oportünizme esir düşüp sloganla yetinen bir milliyetçiliğin değil, 19. Yüzyılın sonundan itibaren sahne alan 'kurucu' milliyetçiliğin kalitesine ihtiyaç var...
Hiç olmazsa 'karakter' olarak...
İşte o zaman, para, sistem ve güç karşısında sınav çok daha başarıyla verilir ve bu topluma bir model sunulabilir...
***
'Kuruş-duruş' paritesi her şeyi bozuyor ama her şeyi... Parayı herkes seviyor sevmesine de 'sağcılar' pek bir yaman seviyor!..
'Paraya, muktedirlere ve güce teslim olmamış', 'soğuk savaş'tan kalma kavramların kirletmediği, adalet duygusuyla bezenmiş, hukuk ve bilimi önceleyen bir milliyetçilik... Onu bulduğumuzda 'kalite'yi de bulmuş olacağız...