Siyaseti istihbarat elemanları mı düzenliyor?

Son günlerde, hem Cumhur İttifakı'nın hem de Millet İttifakı'nın bozulacağına, siyasetin yeniden kurgulanacağına, üçüncü bir ittifakın doğacağına dair konuşmalar oluyor, analizler yapılıyor.

Bunlardan en önemlisi ve sonuncusu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na ait.

Kılıçdaroğlu, BBC Türkçe'nin sorularını cevaplandırırken, "Millet İttifakı'nı oluşturan siyasi partilerin ittifakını bozmaya yönelik bir Saray hareketi bu. Çünkü Saray, bu ittifakın bir şekilde bozulmasını istiyor. Araya pek çok kişiyi koyuyorlar, istihbarat elemanları dahil olmak üzere devreye konulup, 'Millet İttifakı'nı nasıl bozarız?' arayışı içindeler. Ben bu ittifakın bozulacağını sanmıyorum." dedi.

Konunun biraz açılması istenince de "Özel bir çalışma yapılıyor. Saray, Millet İttifakı'nı dağıtmak için özel bir çalışma yapıyor. Bu çalışmayı da 'İttifakı oluşturan siyasi partileri nasıl karşı karşıya getiririz, nasıl ayrıştırır böleriz' hesabı üzerine politikalarla yapıyorlar. Belli kişiler devreye sokuluyor, belli kişiler televizyonlarda vs. şurada burada, bu ayrışmayı bir şekliyle sağlayacak sorularla, Saray'a hizmet ediyorlar. Biz bunu görüyoruz, farkındayız. Meral Hanım da bunun farkında." dedi.

***

Böylece, Bülent Ecevit'ten sonra ilk defa bir siyasi parti genel başkanı, siyasetin düzenlenmesinde istihbarat elemanlarının rolünün bulunduğunu gündeme getirmiş oldu.

MHP ve İYİ Parti'de siyaset yapmış Özcan Pehlivanoğlu ise bu açıklamaya dair Twitter mesajında, "İttifakı bozan istihbarat ise kuran kim?" sorusunu sordu.

Pehlivanoğlu'nu aradım ve kendisine "Cumhur İttifakı'nın kuruluşunu da bu değerlendirmenin dışında tutmuyorsunuz herhalde" dedim. "Evet tutmuyorum" diye cevap verdi.

Bu konuda çok ayrıntılı değerlendirme yapmak mümkün ama ittifakların kurulup bozulmasında istihbarat elemanları kullanılıyorsa, siyasi partilerin yönetimlerinin belirlenmesinde de müdahil olabilmeleri ihtimali akla gelebilir.

***

Pehlivanoğlu, telefonda bir şey daha söyledi, "Türklerin elinde tapu kalmayacak" başlıklı yazımdan söz ederek "Geçen gün Çine barajına gittim. Çine barajının işletmesini İsrail firmasına vermişler! Urla civarında kiraz bahçeleri vardır. Bu yıl iklim şartlarından dolayı çiftçi zor durumda kaldı. Borçlarını ödeyemediği için bahçeleri elinden çıkarmak zorunda kaldı. Alanlar yabancılar… Ruslar ve İtalyanlar... Gerçekten Türklerin elinde bu gidişle tapu kalmayacak. Batı Trakya Yunanistan'ın eline geçtiğinde Türkler toprakların yüzde 87'sine sahipti. Bugün Türklerin elinde kalan toprak oranı yüzde 15'in altına indi. Ege'de Yunan işgali yok ama tapu Türklerin elinden çıkıyor" dedi.

İstihbaratın asıl bu konulara yönlendirilmesi gerekir değil mi? Türkiye'de istihbaratın da üzerinde bir "müesses nizam" varsa, vatanın tapusunun Türklerin elinden çıkmasını sağlayacak ekonomi politikalarına nasıl onay veriyor? AKP döneminde Türklerin elinden çıkan tapuların oranı yükseliyor!

***

Konuyla ilgisi yok gibi ama Amerikan Washington Post gazetesinde yayımlanan bir yazıda, İstanbul Havalimanı'ndaki danışma robotları anlatıldı.

Washington Post'ta Peter Holley imzasıyla yayınlanan yazıda, İstanbul Havalimanı'nın, New York'un Manhattan bölgesinden daha büyük bir alan üzerine kurulduğuna işaret edildi ve bu kadar büyük bir alanda yolculara yardımcı olmanın da büyük bir mesele olduğu vurgulandı.

Bu noktada da havalimanında insanımsı robotlardan yardım alındığına işaret edilen makalede, "Burası için özel tasarlanmış tekerlekli robotlar Türkiye'deki havalimanlarında bir ilk. Küçük bir çocuk boyutundaki, açık mavi renkli makinalar, yuvarlak gözleriyle parlak bir dijital yüze sahip ve hatta gülümseme kabiliyetleri var." ifadelerine yer verildi.

Bu da bir şey mi? Peter Holley'in gözünden kaçmış; Türkiye'de sadece "insanımsı robotlar" kullanılmıyor, asıl "robotumsu insanlar" üzerinden Türkiye'nin yönetim şekli ve tapusu değiştiriliyor!

Yazarın Diğer Yazıları