Siyaseten yapmak…

Ne demek “Siyaseten yapmak?”

Şakacıktan yapıvermek mi? Milleti kandırmak için yapıyor görünüp aslında ve gerçekte o şeyi yapmamak mı?

Nedir?

Galiba ikincisi.
Siyasal kitleyi ayakta tutacak sözler söylemek ve kendisine bağlı grupları böylece konsolide ederek partinin yanında/akasında tutmak. Bu durumda o siyasal kitle, kendisine söylenen ve verilen mesajların hangisinin kandırmak için hangilerinin de siyaseten, yani laf olsun diye söylendiğini nasıl anlayacak?

Her hâlde basiretine bağlı olarak aklının çapı, hacmi, kapasitesine göre anlayacak.

Başka yolu var mı?

Meclis’in açıldığı gün ve hafta, Türkiye’deki siyasetin ve siyasal aktörlerin davranışları oldukça çarpıcı. Sadece MHP değil, pek çoğunun tutarsız davranışlarını görüp izliyoruz.

MHP, kendi iddiasına göre(bana göre değil) bir ideoloji partisi. İdeoloji partilerinin yönü belli, amacı belli, hedefi bellidir. Ve ideoloji partilerini diğerlerinden ayıran en önemli özellik, popüler davranmak yerine, hedeflerini gerçekleştirmeye yönelik davranmalarıdır. Bu yönüyle MHP, kendi siyasal davranış ve tutarlığı ile sorgulanacak adımlar atmaktadır. Öncelikle Sinan Ateş davası dikkate alındığında geçmişinde, lider kadrosundan, ideolojisinin bayrağını taşımış ya da taşımakta olan elitlerden kolayca vazgeçebilmektedir. Cinayete kurban edilenlere bile bakmadığı gibi yakınlarına, ailesine, sevenlerine karşı aşırı duyarsızlık göstermektedir. Bu yönüyle MHP, bir dava taşıyıcısı olma özelliğini gösterememektedir. Bunun nedeni, kurumsal olarak MHP’den çok yönetici kadroların zihniyetidir.

Türk Milliyetçiliğinin siyasal kurumsallaşmasının temel yapıtaşlarından biri olan MHP’nin, kendisini süreç içinde taşıyan kadrolara karşı duyarsızlığı, hatta hiç önemser görüntü vermemesi, ona gönül veren büyük kitleyi, fazlasıyla yaralamaktadır. Bu yönüyle MHP yönetimi, sadece milliyetçi politikalardan değil, milliyetçi gönül bağlarından, kardeşlik, ülküdaşlık hukukundan da milliyetçiliğin gereği olan “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” felsefesinden de epey uzaklaşmıştır.

Öte yandan milliyetçi politikalar, “Cumhur İttifakı’nın parçasıyız” anlayışı ile terk edilmiştir. Tüm millî hedeflerden taviz verildiği açıktır. Milliyetçilik, AKP zihniyetine kurban edilmektedir.

AKP, iktidar sürecinde hem muhafazakârlığın ve hem de milliyetçiliğin içini boşaltmış, deforme etmiştir. Milliyetçilik de muhafazakârlık da kendi iddialarını çürütmektedir.

Bu büyük yozlaşmanın adı, Cumhur İttifakı’dır. Aynı zamanda sağ siyasetin çöküşünün resmidir.

Manzara ortada.

Resmî devlet raporlarına yansıyan apaçık bir soygun düzeni kurulmuş olmasına rağmen, MHP Meclis’e getirilen her önergeye iktidarı aklayacak şekilde destek vermektedir.

Tarım, sanayi, dış politika, devletin ağır borç yükünün altına sokulması karşısında yokmuş gibi davranılmakta, müşteri garantili yol, havaalanı, köprü yapımlarına dur denmemekte, mafya düzenine karşı sessizlik sürmektedir.

Halbuki milliyetçilerin ana konusu millet ve milletin çıkarlarıdır.

Milliyetçilik, aynı zamanda halkçılıktır. Halkın açlıktan kıvranması, yoksullaştırılması, apaçık servet transferi yaşanması karşısında susmak değil; konuşmak, çözüm üretmek, politika geliştirmek ve bütün bunlara yüksek perdeden itiraz etmektir. Bayılma taklidi yapmak değil.

Milliyetçilik, eğitim düzeninin bozulması karşısında ses yükseltmektir.

Sığınmacıların gizlice vatandaş yapılmasına itiraz etmek, etnik düşmanlık yapmadan, kendi toplumunu ve ülke bütünlüğünü savunmaktır. Çünkü mesele beka (varlık-yokluk) meselesidir.

Dolayısı ile milliyetçilik, ülkenin sınırlarını namus bilmek, tartışmasız, tavizsiz korumaktır.

Dış politikada, millî çıkar esaslı strateji geliştirmek, diğer milletlerin varlığına saygı duyarak kendi devletini ve toplumunu olası tehlikelere karşı siyaset üretmektir. İktidarın İhvancı, sapkın politikalarının ülkemize verdiği zararı kabullenmemektir.

Madem Cumhur ortağısınız, o halde, milliyetçi politikalarda sınırlarınızı belli etmeniz gerekmez mi? TBMM, İktidarın yanlışlarını partizanlık ve siyasi ortaklıklar uğruna onaylama yeri midir?

Önceki günkü basın toplantısı ve sonrasında gelişen olaylar bize gösterdi ki, aslında biz siyasi tiyatronun tam karşısındaymışız. Oyunun heyecanına kendimizi kaptırdığımız ve oyuncuların samimiyetini gerçek sandığımız için aldatıldığımızı anlayamamışız.

Öyle ise aslında neymiş asıl mesele?

Siyaseten yapılanlar ile, gerçek olanları birbirinden ayırabilmekmiş.

Yazarın Diğer Yazıları