Siyaset, aklını kaybederse...
Bir kimse sizin köyünüze ya da evinize girdiği andan itibaren sizin konuğunuzdur. Bir insan kim olursa olsun sizin acınızı paylaşmak için size gelmiş ve siz ona yani konuğunuza saldırıyorsunuz.
Konukseverliğiyle ünlü Türk Milletinin kültüründe böyle bir barbar tutum yoktur.
Bir kaç kişinin üzerine büyük bir gurubun saldırması ise gerçekte insanlıktan çıkma sorunudur.
Kontrolden çıkmış kitlelerin bir kişiye ya da küçük bir guruba saldırmasından utanç duyulmadığı, böyle bir saldırının öfke yaratmadığı, tepki üretmediği yerdeki insanlar, insani vasfını kaybetmiş olurlar.
Kılıçdaroğlu'na yönelik saldırı tam da bunu anlatır.
İşin vahim yanı Kemal Kılıçdaroğlu, linç girişimine uğraması üzerine götürüldüğü evin çevresini saran öfkeli kalabalığın "yakın o evi!" sloganları atmasıdır.
Ana muhalefet partisi lideri ancak zırhlı bir araç eşliğinde saldırıya uğradığı bu yerden bir buçuk saat sonra çıkarılabildi. Bu utanç vericidir.
Konuk olarak bulunduğu ve taziye için gittiği yerde linç edilmeye, imha edilmeye çalışılan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, şehit cenazesi için düzenlenen törene gelen tek siyasi parti genel başkanıydı.
Kılıçdaroğlu'na Artvin'in Şavşat ilçesinde de PKK'lı militanlar saldırmıştı. Demekki Kılıçdaroğlu o PKK saldırısında şehit düşmüş olsaydı, saldırganlar Çubuk'taki cenazede saldıracak kimse bulamamış olacaklardı!
Kurtuluş Savaşı'nı yapan, devleti kuran bir partinin genel başkanını her şeyle suçlayabilirsiniz ama Cumhuriyeti yıkmak isteyen bir terör örgütüyle özdeşleştirerek suçlamak akla aykırıdır.
Hasta siyaset!
İşin ilginç yanı milletin gözü önünde olup biten bu olayı bile yetkili ve etkili siyasiler açık, net ve kesin bir biçimde kınayamamış olmalarıdır.
Siyasi partiler bir bütün olarak açık bir şiddet olayına "amasız, fakatsız, ancaksız" cümlelerle karşı çıkamadı.
Hık/mık, kem/küm, mırın/kırın ederek zorunluluktan "Kılıçdaroğlu'na saldırı kabul edilemez" cinsinden suya sabuna tirit cümle kuranlar gerçekte şiddete karşı çıkmış olmadılar.
Bu olay üzerine iktidar kanadından yapılan açıklamalar da vahamet ötesidir.
Linç tehdidiyle karşı karşıya kalan Kılıçdaroğlu'na yönelik olarak "CHP Genel Başkanı'nın seçim döneminde kullandığı dil ve kurduğu ittifaklar"dan söz edenler oldu. "O yöreye giderken oradan aldığı oyu dikkate alması gerekirdi", "O adama yumruk attıracak kadar sen ne yaptın Kılıçdaroğlu" diye soru sorunlar oldu.
Ankara Valiliği, olguyu 'müessif protesto' olarak nitelemiştir.
Daha vahim değerlendirme şöyle yapılmıştır: Atatürk'ün partisinin genel başkanı "Ankara'da bir şehit cenazesinde vatandaşın tepkisiyle karşı karşıya kalıyorsa öncelikle şapkasını önüne alıp muhasebe yapması gerekir."
Bunlar ancak aklını kaybetmiş siyasetcilerin sözleri olabilir.
Dahası bu sözleri söyleyenler bir zamanlar Kocatepe Camiinde yine bir şehit cenazesinde arkalarına bakmadan nasıl kaçtıklarını unutmuş görünmektedir!
Kamplaştırılan, ötekileştirilen ve cepheleştirilen insanlar arasında sağduyu göç eder ve sonuçta bir kıvılcım bir yangın çıkarır.
Bu saldırı ve nefret bir sonuçtur.
Bu sonuçtan Türkiye'de siyaset yapanlar doğrudan sorumludur.
İktidar sahipleri kendilerini bekanın koruyucusu, siyasi muhaliflerini ise bekanın yıkıcısı olarak topluma empoze ederlerse bu tür olayların çıkması kaçınılmaz olur.
Siyasi partilerin siyasi rakiplerini terör örgütüyle özdeşleştirdiklerinde gerçekte teröre hizmet etmiş olurlar.
Cumhur İttifakı gibi Millet İttifakı da meşruydu, legaldi ve yasaldı. Ancak malum cenah millet ittifakını illet, zillet, rezalet kavramlarıyla nitelendirdiler.
Millet ittifakını yani mevcut iktidara muhalif olmayı Türkiye'nin beka sorunu olarak gördü ve gösterdiler.
Saldırının gerçek faili bu zihniyettir.
Türkiye'de siyasi partiler rakiplerini şeytanlaştırarak siyaset yapma alışkanlıklarını terk etmediği sürece ne bu linçler biter ne de bu ülkeye huzur gelir.
Herkese geçmiş olsun!