Şimdi bedel mi ödeyeceğiz?
Bu topraklarda Antalya'ya turlarla tatile gelip de çok beğenip kalan bir kavim yok!.. Kafkaslar'dan, Balkanlar'dan, Ortadoğu'dan kim gelmişse, hepsi ya sürgün ya kırım korkusu veya zulümden kaçarak Türk'ün ana kucağı gibi şefkat dolu limanına sığındılar…
İspanya'nın Seferat Yahudilerinden Kuzey Irak Kürtlerine kadar bir tek istisnası yok bunun… Göçenlerin enselerinde ya Rus kılıcı, ya Saddam'ın gaddarlığı ya da bir başka zalimin zulmü vardı…
Türk, gelenlerle ekmeğini paylaştı… Bununla kalmadı, yönetme yetkisini de paylaştı… Ötelemedi, kırmadı, gücendirmedi, kendisini yabancı hissettirmedi, toprakla birlikte 'ailesinden biri' statüsü verdi, kardeş oldu…
Tarihte görülmemiş bu büyük alicenaplığın karşılığı 'asimilasyon suçlaması' olamaz… Sanki zulümden kaçan mazlumları kamplarda tutmuşuz da kafalarına vura vura Türk yapmışız!..
Kendisini Türk kabul etmeyen, soyu Oğuz Kağan'a da dayansa Türk değildir zaten… Kendisini Türk kabul edense, atalarının göç yolları veya sulben kimliği ne olursa olsun Türk'tür…
***
Artin Penik bir Ermeni'ydi… Terör örgütü ASALA'nın Türk diplomatlarına yaptığı saldırılarla kahroluyordu… 1982'deki Esenboğa katliamı onun için bardağı taşıran son damla olmuştu…
9 vatandaşımızın katledildiği saldırıdan sonra, Ermeni terörüne göz yuman dünyaya ibret olsun diye intihar etmeye karar verdi…
Esenboğa katliamından 3 gün sonra Taksim Meydanı'nda üzerine benzin dökerek kendisini yaktı… Ağır yanıklarla kaldırıldığı hastanede 5 gün sonra hayatını kaybetti… O, ağır yanıklarla mücadele ederken bile Türk'e "Kardeşim" diyen, "Vatanım için, milletim için kendimi bin defa yakarım" diye haykıran bir vatanseverdi… Osmanlı Devleti'ne isyana katılmadıkları için Taşnakçılar tarafından katledilen Van Belediye Başkanı Kapamacıyan gibi, Piskopos Bogos, Rahip Arsen gibi…
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup da kendisini Türk hissetmeyen hiç kimseden, Türkiye ve Türklük için Artin Penik gibi kendilerini yakmalarını beklemiyoruz… Sadece, tarihte görülmemiş bu büyük olgunluk ve merhamete karşı nankörlük edilmesin, etnik ihanet değirmenine su taşınmasın yeter…
Bir kere bile "Hak istiyorsanız, gidin o haklarınızı kaybettiğiniz yerde arayın" demeyi aklından bile geçirmemiş, zulümden kaçıp topraklarına sığınanı biyolojik kardeşi kadar sevmiş ve elindekini paylaşmış bir millete bu yapılmaz, yapılamaz…
***
Irak'ın kuzeyinde Barzani yönetiminin kontrolündeki Semelka Sınır Kapısı'nı hatırlayalım… Daha 4 yıl önce Suriye'deki BAAS rejimi zulmünden kaçan Suriye Kürtleri kapıya dayanıyor ama Barzani yönetimi kapıyı kapatıyor, onları şiddetle püskürtüyor… Aynı etnik kimliğe sahip oldukları tarafından, çoluk, çocuk, hasta, yani muharip değil demeden, kapılardan kovulanlar, sonra 'asimilasyoncu Türkiye'ye sığınabiliyorlar!.. Tıpkı 1991 Birinci Körfez Savaşı sırasında olduğu gibi…
***
Tarih boyunca, soyca bizdenmiş/değilmiş demeden, yaşadıkları topraklarda zulüm gören kim varsa kapılarımızı açtık… Ekmeğimizle birlikte vatanımızı paylaştık… 'Misafir' değil, 'kardeşimiz' gördüğümüz için onları 'gettolar'da değil bağrımızda yaşattık…
Yüzyıllardır bu toprakları birçok kavim ve topluluk için 'yaraları sarma' ve 'hayata yeniden tutunma' havzasına dönüştürdük…
Anadolu, yaşadığı savaşların ağır yıkımlarına ve fakirliğine rağmen hep samimiyetle kucak açtı mazlumlara… Kapısına dayananları hiç ötelemedi… İmparatorluğun ağır enkaz bedelini çektiği çileye ve yeni devleti ayakta tutmak için harcadığı büyük enerjiye rağmen hiç gocunmadı…
Cumhuriyet dönemi de devam etti mazlumlara kol kanat germeye, kapıları kimsenin yüzüne kapamamaya… Bu iktidar ve partiler ötesi bir durumdu, millî karakterimizin de bir gereğiydi…
Şimdi bunun için bir bedel mi ödeyeceğiz? Asla!.. Ama bunun için Türk kadar, Türk'ün açtığı kucağın ne anlama geldiğini bilenler ve kendisini öz kardeş sayanlar gereken tavrı koyacak veya koymaya devam edecek… Gerisi kolay…