Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU
Armağan KULOĞLU

Sığınmacı konusu endişe yaratıyor

Gelişmeler, ülkemizdeki sığınmacı konusunun gittikçe değişik bir boyuta doğru evrilmekte olduğu algısını yaratmaktadır. Özellikle kaçak yollarla gelen sığınmacıların sayısı artmaktadır. Kaçak olup olmadığı anlaşılamayan ve ne amaçla geldiği belli olmayan, hatta sığınmacı olarak nitelendirilmesi de zor olan grupların durumuna da bir anlam verilememektedir.

Sığınmacılar kalıcı gibi

Sığınmacıların kaçak olarak gelmelerinin önlemesine ilişkin, çok üst seviyede tedbirler alındığı, girenlerin de yakalanması için gereken müdahalelerin yapıldığı söylenmektedir. Ancak bu konuda çıkan haberlerden, fiilen yaşanan olaylardan ve çevredeki görüntülerden, mücadeleden yeterli bir sonuç alınamadığı veya başka bir amacın olduğu düşünülmektedir.

Sığınmacılar konusunda, özellikle İran ve Suriye sınırından geçenlerin durumu dikkate alındığında, Türkiye’nin açık kapı politikası uyguladığı izlenimi vardır. Özellikle Afgan ve diğer kaçakların genç ve dinamik nüfus olması, ailelerini kendi ülkelerinde bırakarak gelmeleri dikkat çekmektedir.

Kayıtlı ve kayıtsız sığınmacı mevcudu, ülkenin kaldıramayacağı seviyeye ulaşmış ve sınır şehirlerimizde demografik yapı değişime uğramıştır. Büyük şehirlerde gettolar oluşturdukları ve belirli bölgelerde de nüfus yoğunluğu elde ederek etkinlik sağlama peşinde oldukları görülmektedir.

Birçok yerde Arapça tabela, yazı ve ilanlar bulunmakta, Arapça ikinci bir dil olarak kullanılmaktadır. Sokakta baskın dil olarak Arapça duymak artık olağan hâle gelmiştir.

Çok çeşitli alanlarda ticari faaliyet gösteren, düşük maliyetli merdivenaltı üretimlerle piyasaya giren ve ucuz işçilik nedeniyle iş yerlerinde istihdam edilen sığınmacılar, aldıkları sosyal yardımlar ve elde ettikleri imtiyazların da etkisiyle durumlarından memnundur. Bu nedenle ülkelerinde artık savaş olmamasına, hayat normale dönmesine rağmen, dönme niyetlerinin olmadığı anlaşılmaktadır.

Sığınmacılardan yakalanıp gönderilenden daha fazlasının ülkeye çeşitli yollardan girdiği, bir milyona yakın doğum olduğu, dolayısıyla sayılarının gittikçe arttığı görülmektedir. Yönetimin bunların ülkelerine geri gönderilmesi hususunda kararlı bir tutumunun olmadığı söylenebilir. Son zamanlarda yapılan tek faaliyetin, İstanbul’da kayıtlı olmayanların kayıtlı oldukları şehirlere gitmeleri yönünde karar alınması olup, bunun da ne derece uygulanabileceği takip edilecektir.

Bir tespit olarak, KKTC’de de, çeşitli isimler altında kayıtlı veya kaçak göçmen sayısında artış olduğu gözlemlenmiştir. Bunların büyük bir kısmı, sırasıyla Pakistanlı, Afrikalı ve İranlıdır. Ucuz işçilik nedeniyle çalışma imkânı da bulmuşlardır. İlgililerin bu konuya hassasiyet göstermesinde fayda görülmektedir.

Milletten ümmete mi?

Bir grup gazetecinin, Arap dünyasına dönük olarak “biz bir milletiz” söyleminde bulunmasından, yayınladıkları videoda Türkçe ve Arapça söz ve yazı kullanmalarından ve ifadelerindeki Türklüğü dışlayan yaklaşımlarından, bugüne kadar ifade ettikleri “millet” sözünden “ümmet”i kastettikleri anlaşılmıştır.

Yeni anayasa çalışmaları kapsamında ilgililerin yaptığı açıklamalardaki, Osmanlı’da olan millet anlayışından ve millet çeşitliliğinden bahsedilmesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi olan “ulus devlet” anlayışını erozyona uğratabilir. Daha önce arka arkaya sayılarak ifade edilen alt kimlik isimlerine, sığınmacıların mensup oldukları etnik yapıların da dahil edilmesi, anayasada da zikredilen ve ırkçılıktan tamamen uzak olan ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ kapsamındaki “Türk Milleti” kavramını da dejenere edebilir.

Bir ülkede farklı etnik yapıların olması, kendi etnik kimliklerini muhafaza etmeleri ve bunu yaşamaları normaldir. Ancak farklı ve çeşitli milletler olamaz. Türkiye Cumhuriyeti üniter bir devlettir ve tek bir milleti vardır. ATATÜRK’ün ifadesiyle “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir”. Burada hiçbir din, mezhep, ırk farkı gözetilmez. Birleştirici ve bütünleştiricidir. Dolayısıyla milletin adı, kurucu unsur olan “Türk Milleti”dir.

Bu nedenle anayasanın başlangıç hükümleri kapsamındaki ilk dört maddenin, hatta ilk altı maddenin ve 66’ncı maddenin sonuna kadar korunması her Türk vatandaşının görevidir.

***

Konu misafirperliği ve insani boyutları aşmıştır. Bunu hatırlatmak ve düzeltilmesini önermek göçmen/sığınmacı karşıtlığı değildir. Türkiye göçmen deposu olarak görülmektedir. Gelişmiş ülkeler kendilerini bu dalgadan uzak tutarken, Türkiye'ye kontrolsüz ve düzensiz göç edenlerin durumu artık beka sorunu yaratmaktadır.

Ulus devlet, laik devlet ve millet anlayışımız üzerinde oynanmamalı, bütünlüğümüzü ve güvenliğimizi tehlikeye sokabilecek davranışlara müsamaha edilmemelidir.

Bu konuya, ulusal çıkarlarımız ve bekamız için, her türlü siyasi düşüncenin üzerinde, en yüksek derecede ve her seviyede duyarlılık göstermemiz, tehlikeli söylem ve eylemlereden kaçınmamız gerekli görülmektedir.

Yazarın Diğer Yazıları