Sıfırlanmış Türkiye!
1) “Tampon Bölge” talebinde bulunduk, “Hayır” dediler.
2) IŞİD’le mücadelede koalisyon güçleri ile birlikte olabilmemiz için “Esad gitsin” ricasını yaptık. “Esad öncelikli meselemiz değil, şimdi IŞİD”le meşgulüz” cevabını verdiler.
3) BM Genel Kurulu’nda Mısır diktatörü Sisi hıncahınç dolu salona konuşurken Erdoğan boş salona seslendi, Mustafa Karaalioğlu yönetimindeki Star’ın “Dolu salon” fotoşopu da mesleğin ve Türkiye’nin düşürüldüğü sefaletin fotoğrafıydı.
4) Suriye, Irak ve Türkiye’deki bölücü Kürtlere yiyecek içecekten giyim kuşama, ağır silahlardan nakit para yardımı yapmaya kadar yüzlerce devletin eli uzanırken iki milyona yakın sığınmacı kabul eden Türkiye’ye birkaç haftalık Sayısal Loto ikramiyesi kadar bir nakit desteği bile yapılmadı.
5) Türkiye’nin Suriye ve Irak ile olan sınırı kevgire çevrildi. Asker polis takan yok. Yüz binlerce kişi kuzeyden güneye, on binlerce kişi güneyden kuzeye silahı, malı mülkü ile vızır vızır geçiyor. Türkiye, sınırlarını korumaya gücü yetmeyen bir devlet konumuna düştü.
6) Milletvekilleri Türk askerini taşlıyor. Teröristler Türk asker ve polisini öldürüyor. Türkiye, dünya kamuoyu gözünde bırakınız vatandaşını korumayı vatandaşını korumakla görevli güvenlik güçlerini bile korumaktan aciz bir duruma düşürüldü.
7) Yine Türkiye, tepeden tabana doğru rüşvet alan, kara para aklayan, siyasilerin şehirleri rant devşirme aracı olarak kullandığı ve üstelik rüşvet alan ve verenin değil rüşvet alan ve verenin peşine düşenden hesap sorulduğu bir ülke olarak tarihe geçti...
8) “PKK dağdan inecek” ve “Analar ağlamayacak” diye takdim edilen “Barış Süreci”; PKK lideri Cemil Bayık’ın “Örgütümüze en çok katılım bu süreçte oldu. Geçtiğimiz ağustos ayında örgüte katılanların sayısı bin 200’ü geçti” itirafları ile “dağdan inmenin” değil “dağa çıkmanın”; terörist liderlerinden Mustafa Karasu’nun, “Van’da, Diyarbakır’da Ağrı’da, Muş’ta kıyameti koparın” talimatı ile “barışın” değil “savaşın” süreci olduğu tescillendi.
9) Terör örgütü Türkiye Cumhuriyeti kaymakamlarının yerine kendi kaymakamlarını, Türkiye Cumhuriyeti savcı ve hâkimlerinin yerine kendi savcı ve hâkimlerini, Türkiye Cumhuriyeti okulları yerine örgüt okullarını açmaya başladı. Bölgede kişiler ve şirketler arasındaki anlaşmazlıklar Türk mahkemelerine değil PKK’nın hâkim ve savcılarının önüne gitmeye, orada da anlaşma sağlanamaması halinde Yargıtay yerine ikame edilen Kandil’e götürülmeye başlandı. Yani Türkiye Cumhuriyeti AKP döneminde devletin yaptırım gücü olan hukukunu terör örgütüne, eğitimini de terör örgütü okullarına devretmiş bir konuma düşürüldü. Kendi topraklarında sözü geçmeyen bir ülkenin uluslararası alanda sözü geçer mi?
10) AKP, kendi topraklarının bir kısmını “Kürdistan” olarak ilan etti. Türklüğü 36 etnik yapıdan biri olarak sıradanlaştırdı. Kerkük, Suriye ve Çin’deki Türk katliam ve zulümlerine seyirci kalırken Türkiye’de devletin asker ve polisini kurşuna dizen canlı canlı yakmaya çalışan ve taşa tutan azgınları “Onlara gül atmaya devam edeceğiz” diyerek; kimi zaman “Türk bayrağını tahrik unsuru” olarak görüp devletin kurucusu Atatürk’e yapılan saldırılara ses çıkartmayıp, Öcalan posterleri ve PKK paçavraları ile bölükler halinde askeri yürüyüşle geçişleri kendi askerine seyrettirerek, âcziyet ve ufuksuzluğunu bütün dünyaya gösterdi ve şimdi de çıktı, “Asker bugünler için lazım” diyerek, bölgede ABD’nin koçbaşı olmak için Meclis’e sevk edeceği tezkere hazırlıklarına başladı.
Kendi iç barışı ve sınır güvenliği için askerinin elini kolunu bağlayan ve fakat ABD isteyince askeri cepheye sürmeye hazırlanan bir ülkenin uluslararası alanda zerre itibarı olabilir mi?
Olamaz tabii...
Nitekim olmadı, olmuyor işte..