Şeyh Sait İsyanı'nda Fethi Okyar da briç oynuyordu

Falih Rıfkı Atay, Çankaya adlı eserinde anlatıyor:
“Bir akşam Atatürk’e davetliydik. Birkaç oyun masası kurulmuştu. Fethi Bey, İsmet Paşa ayrı ayrı masalarda briç oynuyorlardı. Bir aralık yâver Atatürk’e bir şifre getirdi. Şeyh Sait İsyanı’na ait son rapor. Bir cephe düşer gibi Şark düşüyordu. Atatürk yâvere usulca, ’Al bunu Fethi’ye götür’dedi. Fethi Bey, oyunun en heyecanlı yerinde gelen şifreye şöyle bir göz attı, ’Sonra bakarız’ deyip geri uzattı. Mustafa Kemal bunun üzerine yaveri yanına çağırıp, ’Şimdi bunu İsmet Bey’e götür’ dedi. İsmet Paşa, şifreyi okur okumaz oyunu bırakmış ve iskemlesini çekip çare düşünmeye başlamıştı.
Mustafa Kemal, uzaktan ’İşte farkları’ diye mırıldandı.”

* * *

Olayın başlangıcında Mustafa Kemal, meselenin ciddiyetini anlayıp, Heybeliada’da rahatsızlığı sebebiyle dinlenen İsmet İnönü’yü acilen Ankara’ya çağırmıştı. İnönü ve ailesini bizzat Ankara Gar’ında karşılayan Mustafa Kemal, olayları anlatmak için İsmet Paşa’yı Çankaya’ya götürmüştü. Çankaya’da, İsmet Paşa’ya, Doğu’da “din elden gidiyor” bahanesiyle İngiliz destekli provokatif ama ciddi bir ayaklanmanın başladığını söylemişti.
Bundan sonrasını Şeyh Sait’in torunu Şeyh Ahmet Fırat anlatıyor:
“Fethi Okyar’ı sıkıştırıyorlar, ’idare-i örfi (sıkıyönetim) ilan edeceksin, orduyu gönderip isyancıları mahvedeceğiz’. ’Ben yapamam’diyor, ’adli zabıta vakasıdır. Hükümetin kolluk kuvvetleri vardır, bir kazanın jandarması yetmezse, 2-3 kazanın jandarması daha gelir, olayı bastırır. Yaşananlar ferdi vakadır, bastırabiliriz, idare-i örfi ilan etmeye gerek yoktur. Bunun vebalini alamam’ der. Atatürk’le İnönü kendisini sıkıştırıyor, ya istifa edeceksin ya da idare-i örfi ilan edeceksin. Neticede bakıyor imkânı yok, istifa ediyor. İnönü başvekil olunca derhal sıkıyönetim ilan ediyor.”

* * *


Gerisi ansiklopedik bilgidir, ama dönemin devlet adamlarının nasıl hızlı davrandığına bakınız:
“Olayların hızla tırmanması karşısında Başbakan Ali Fethi Okyar’ın istifasını isteyen Mustafa Kemal, İsmet İnönü’yü yeni bir hükümet kurmakla görevlendirdi (3 Mart1925). Bir gün sonra TBMM Takrir-i Sükûn Kanunu’nu kabul ederek hükümete olağanüstü hal yetkileri tanıdı. Ayaklanmayla ilgili yayınlara konan yasak daha sonra başka önlemleri de kapsayacak biçimde genişletildi. Ayrıca Ankara ve Diyarbakır’da İstiklal Mahkemeleri kurulması kararlaştırıldı. Bu sırada Diyarbakır’ı kuşatma altına alan Şeyh Said kuvvetleri, hükümet kuvvetleri tarafından püskürtülerek geri çekilmeye başladı. Geniş çaplı bir sevkıyatın ardından 26 Mart’ta toplu saldırıya geçen ve bir bastırma harekâtıyla ayaklananların çoğunu teslime zorlayan askeri birlikler, İran’a geçmeye hazırlanan ayaklanma önderlerini Boğlan’da (bugünkü Solhan) sıkıştırdı. Şeyh Şerif ve yanındaki bazı aşiret reisleri Palu’da yakalanırken, Şeyh Said de Varto yakınlarında yakın bir akrabasının ihbarıyla Carpuh Köprüsü’nde ele geçirildi (15 Nisan 1925).
Ayaklanmayı destekleyen eski Şura-yı Devlet reislerinden Kürt Teali Cemiyeti reisi Seyit Abdülkadir ve 12 arkadaşı İstanbul’da tutuklanarak yargılanmak üzere Diyarbakır’a getirildiler. Yargılanma sonucunda Seyit Abdülkadir ve 5 arkadaşı ölüme mahkûm olarak idam edildiler (27 Mayıs 1925).
Diyarbakır’daki Şark İstiklal Mahkemesi, Şeyh Said ve 47 ayaklanma yöneticisi hakkında da ölüm cezası verdi (28 Haziran1925). Cezalar, ertesi gün infaz edildi!”

* * *


Başlarındaki astsubay çavuş ile birlikte Mehmetçikler şehit olurken golf oynayanlara ithaf olunur!

Yazarın Diğer Yazıları