Şenkal Atasagun çıksın konuşsun!
Elmalılı Hamdi Yazır tercümesine göre Kur’an’da “Kalem” suresinin ilk ayeti “Kaleme ve kalem ehlinin satıra dizdiklerine ve dizecekleri hakkı için” şeklindedir ve hemen ardından “Yakında göreceksin ve görecekler, O fitne, o delilik hanginizdeymiş. Şüphesiz Rabbindir, yolundan sapanı en iyi bilen, yine O’dur doğru yola erenleri en iyi bilen” diye devam eder.
Nereden mi aklıma geldi? Birileri bize iftira atıyor da ondan!
* * *
Aslında ben kendi yazılarımı gereğinden fazla önemsemem. Fakat kelimelerin gücünü bilirim. O kelimeler ki genetik hafıza kodlarıdır. Gerçekleri yalın ve uygun kelimelerle ifade eder ve satıra dizerseniz, kelimeler kendi görevini yapar, sesten hızlı dolaşır! Onun için bazen “kelimelerin gücü adına” diyesim gelir.
Son yıllarda, kelimelerimizi yerli ve yabancı istihbarat servislerinin, devlet kurumlarının sıkı takip ettiğini de yansımalarından biliyorum. Bir örnek vereyim:
1999 seçimleri yeni bitmişti. DSP birinci parti, MHP ise ikinci parti olmuştu. Hükûmet, MHP’nin tutumuna göre kurulacaktı. Dolayısıyla yabancı misyon şeflerinin ilgi odağı da MHP idi. Ankara’daki büyükelçiler, MHP Genel Merkezi’ni ziyaret ediyor ve özellikle MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Türk Cumhuriyetleri ile ilgili tutumunun ne olacağı konusunda bilgi almaya çalışıyordu. Zira Türk Birliği’nden ödleri kopuyordu! Biz de o sıralarda, haftalık Kurultay gazetesini yönetiyor, Devlet Bey ile de röportajlar yapıyorduk. Bahçeli, bir gün, Amerikan Büyükelçisi’nin “Kurultay gazetesi, partinizin yayın organı mıdır? Necdet Sevinç ve Arslan Bulut’un yazıları ile mutabık mısınız?” diye sorduğunu anlattı. Bahçeli, Kurultay’ın milliyetçi ama bağımsız bir gazete olduğunu, anılan yazarların da tamamen kendi görüşlerini yazdığını söylediğini belirttikten sonra bize biraz daha politik ve ılımlı bir üslup kullanmamızı tavsiye etti.
O tavsiyeye uyamadığımızı hepiniz biliyorsunuz.
Daha önce Tercüman ve Akşam’da iken Amerikan Büyükelçiliği’nin basınla ilgili yetkilileri iki defa mektup yazarak yazılarımdan dolayı sitem etmişti.
O zamanlar, yakın tarihte Türkiye üzerinde uygulanan Amerikan politikalarını ve Gladio’yu da bir kesidinden araştırmış, yayınlamıştım. Sonraki yıllarda bilgi birikimim arttıkça, daha somut değerlendirmeler yapmaya, olayların perde arkasını yansıtmaya çalıştım.
2001 yılı başında, dönemin MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, bize göre devletin kuruluş felsefesine aykırı bir açıklama yapınca biz de Kurultay gazetesinden tam sayfa cevap verdik ve “Herkes haddini bilsin” manşetini kullandık.
Zaten Turgut Özal’ın “federasyonu tartışalım” dediği andan itibaren başlayan sert yazılarımdan sonra takip altına alındığımı, gelen tehditlerden anlıyordum. Tehdit edenler, sonradan devletin kullandığı iddia edilen örgütlerdi!
* * *
Bugün anlaşılıyor ki Genelkurmay Başkanı kim olacak tartışması sırasında, bizim ismimiz de kurulan senaryolarda, önce Tuncay Güney’e yazdırılan, sonra MİT belgesi haline getirilen o garip şemaya dahil edilmiş.
Sadece gazetecilik yaptım, hiç kimsenin adamı olmadım, bağımsız kaldım diye devletin en önemli kurumlarından birini yönetmiş bir kişinin hiçbir araştırma yapmadan, hakkımda böyle bir iddiada bulunması, her şeyden önce o kuruma zarar verir. Ben işimi doğru yaptığım, devletin kuruluş felsefesini savunduğum, gerçekleri yazdığım için mi böyle bir iftiraya maruz kaldım? Şenkal Atasagun çıksın konuşsun! Somut olarak ne yapmışım da beni bu listeye yazdırmış? Dürüst insanlara iftira atmak, bu kadar mı kolay devlet katında?
Ayrıca Atasagun, komşu ülkelerde darbeler yapan Sorosçuların Türkiye’deki şemasını da hazırlamış mıdır?