Seçmen için sandık başı sorusu!
Sandık başına gidene kadar kararsız seçmen, çeşitli etkiler altında kalabiliyor ama seçmen pusulasını eline aldığında, partilerin amblemlerini görünce kampanyaları unutup, kendisine en yakın gördüğü partiye mührü basıyordu.
Bugüne kadar yapılan seçimlerde seçmen “Hangi partiye oy vermeliyim?” diye düşünürdü. 7 Haziran seçimleri öncesinde ise soru şöyle değişti:
-Hangi partiye oy vermemeliyim?
* * *
Herkes için oy vermenin farklı ölçüleri olabilir. Zaten siyasi partilerin başarısı, bütün bu farklı ölçülerin ortak noktasına hitap edebilecek derecede geniş bir tabana hitap edebilmesi sonucu ortaya çıkıyor. Başarısızlığın sebebi de hedef kitleyi dar tutmaktır.
Türkiye uluslararası ilişkilerde uçuruma doğru sürüklendiği için bundan etkilenmeyecek tek bir kişi bile yok. Mesela, ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesi çerçevesinde Suriye’yi parçalama girişimi, IŞİD adlı bir terör örgütü kurup, paralı askerleri, silah ve mühimmatı Türkiye üzerinden Suriye’ye ulaştırması sonunda meydana gelen iç savaş, 2 milyonu aşan Suriyelinin Türkiye’ye sığınmasına yol açtı. Bu da bütün Türkiye’de yer yer ekonomik yıkımlara ve kültürel bir çöküntüye sebep oldu. Günlük hayat, olumsuz yönde değişime uğradı.
İç politikada ise AKP iktidarının, başlangıçta “vesayet sistemi” ile yani orduyla uğraşır görünüp, sonra gerçek niyetini ortaya çıkararak ana hatlarını Atatürk’ün çizdiği Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi ve “Türk Milleti” anlayışıyla uğraşmaya başlaması, yine dış dayatmalarla çözüm süreci adı altında Türkiye’de etnik gruplardan birine bölgesel özerklik tanıma girişimi, iç savaş korkusunu ve gelecek kaygısını da beraberinde getirdi..
* * *
Çok kimse diyor ki “Ekmek için mücadele eden dar gelirli kitlelerin bu tür kaygılar taşıması mümkün değildir. AKP, dini istismar ederek ve sosyal yardımlara bağlayarak bu kitlelerin oylarını alıyor...”
İçinde gerçekleri barındırmasına rağmen bu görüş tek başına çok yüzeysel kalıyor.
Bütün dünyada her seçimi büyük ölçüde ekonomik kaygılar belirler ama bir ülkede rejim değişikliği ve iç savaş korkusu varsa ekmek mücadelesi içindeki insanlar, böyle bir değişimin kendi hayatlarını ne kadar etkileyeceğini, mesela Suriyeliler gibi başlarını sokacak bir ev ve çocuklarına götürecek bir ekmek bulamaz, hatta namuslarını bile koruyamaz duruma düşebileceklerini pekâlâ görebilecek durumdadır...
* * *
İbn-i Haldun, “Devlet olmazsa olmaz iki temel üzerinde kuruludur. Birincisi asker (ordu) olarak ifade edilen güç, kuvvet ve asabiyettir. İkincisi ise askeri ayakta tutan ve devletin ihtiyaçlarını gideren mal ve paradır. İşte devlette görülecek bozulma bu iki temelden başlar. Hükümdar, iktidarda kendisine ortak olanları yönetimden uzaklaştırıp iktidarı kendi tekeline alır. Sonra da onları alçaltarak yerlerine, kendisine bağlı bir asabiyet oluşturur. Ancak bu yeni asabiyet içine gömüldüğü lüks ve sefahat sebebiyle yok olmanın eşiğine gelir, yiğitlik ve cesareti unutup başkaları tarafından korunan kimseler haline gelir. Bu yüzden ülkenin sınırlarının korunması da zorlaşır. Bu durum onlara karşı halkı cesaretlendirir ve uzak bölgelerde devlete isyanlar başlar. Sonuçta devlet ikiye veya üçe bölünür, yönetim kurucu asabiyete boyun eğdirenlerin eline geçer” diyor...
Demek ki bölünmeyi ve kaosu durdurmak için yapılacak iş, orduyu ve ekonomiyi bozarak saraylarda veya konaklarda bir ara sıfırlamak zorunda kaldıkları paraları istifleyen, sefahat peşindeki kadrodan kurtulup, devleti bütün sistemleriyle yeniden hukuk rayına oturtmaktır. Türk Milleti, kendi varlığı için bu iradeyi ortaya koymak zorundadır!