Seçimlerin galibini katılmayanlar belirliyor!
Anketlerde "Hayır" diyenlerle, "Hangisi kazanır?" sorusuna "Evet" cevabı verenler arasındaki müthiş oran farkı, referandum çalışmasının hangi alanda yoğunlaşması gerektiğine de ışık tutuyor aslında...
Çünkü "Hayır" diyecek olanların içinde sayıları hiç de küçümsenmeyecek bir kesim "Evet"in kazanacağına inanıyor... Onları böyle düşünmeye iten esas gerekçe, iktidar partisinin genel ve yerel 8 seçim ile Cumhurbaşkanlığı dahil olmak üzere 3 referandumdan üst üste galip çıkmış olması...
Muhalif de olsa bir kısım seçmenin zihninde, yılların getirdiği birikimle, 'aşılamaz' kaygısı ve 'peşin mağlubiyet' algısı oluşmuş durumda... Bunun da en büyük riski, "Nasıl olsa bir şey değişmeyecek?" duygusuyla hareket edecek seçmenin sandığa gitmemesi...
Önceki referandumlar bu gerçeğin altını çizmiştir hep... O yüzden 2007 ve 2010 referandumlarıyla, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde katılım genel seçimlerin çok çok altında kaldı...
16 Nisan'da katılımın öncekilere benzemeyeceğini, belki de rekor düzeyde olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz... Seçmenler bu seçimi 'birkaç madde'yle sınırlı görmüyorlar ve ülkenin geleceği açısından hayatî sahip olduğunu düşünüyorlar... Tıpkı siyasî iktidarın 16 Nisan'ı 'ülkenin bekâsı'na bağlaması gibi, onlar da tersinden aynı kaygıyı taşıyorlar...
Yine de muhalefete düşen "Hayır" kampanyasıyla at başı gidecek biçimde katılımı en yüksek seviyeye çekecek kampanya yapmaktır... Şurası çok net: Katılımın yüksekliği "Hayır"a yarayacak, katılım ne kadar düşük olursa önceki seçimlerin galibi bu seçimden de zafer çıkaracaktır...
***
Durumu iyi özetleyecek bir örnekle devam edelim:
2014 Ankara belediye seçimleri bir tür referandum niteliğindeydi... CHP, Melih Gökçek'in karşısına MHP kökenli Mansur Yavaş'la çıktı... Kampanyanın başladığı ilk günden itibaren anlaşılmıştı ki seçim kafa kafaya olacaktı...
Seçime katılım oranı bu anlamda çok önemliydi... Seçimlerin nasıl manüple edildiğini ve kapkaça kurban gittiğini bütün Ankara biliyor... Yine de bu durum seçime katılmayla ilgili sosyal demokrat ağırlıklı bazı bölgelerdeki gevşeklik ve rahata düşkünlük gerçeğini ortadan kaldırmıyor...
Resmî rakamlara göre Melih Gökçek Ankara seçimini 30 bin oy farkla kazandı... Oysa sadece Çankaya'da sandığa gitmeyen seçmen sayısı 85 bin... Üstelik Çankaya'nın yüzde 70'lere varan desteği hesaplandığında bu rakam çok daha anlamlı hâle geliyor...
Yine Mansur Yavaş'ın seçimi Melih Gökçek'in önünde tamamladığı Yenimahalle'de de sandığa gitmeyen seçmen sayısı 50 bin... Diğer ilçelerle karşılaştırdığımızda fire vermeye meyilli seçmen grubunun hangi kesime ait olduğu çok daha iyi anlaşılıyor... Ankara seçimleri bu anlamda 'laboratuvar' niteliği taşıyor...
Bu gerçeğin bir başka teyidi de 2010 referandumundan sonra yaşanan 'tatilden dönmeme, ne olursa olsun rahatını bozmama ve tembel seçmen' tartışmaları ve yurt dışı oylarıdır...
***
Anketlerde üstünlük "Hayır"da ama psikolojik üstünlük hâlâ "Evet"te... Yukarıda da ifade etmeye çalıştım, bu psikoloji, yılların getirdiği birikimin sonucu...
Muhalefet referanduma bir aydan az bir zaman kala artık 'seçimlere katılım duygusu'nu tahrik etmek ama bunu yaparken de şimdiye kadar izlediği 'mâkul dili' korumak mecburiyetinde... Gevşek ve ümitsiz sosyal demokratları sandığa çekeyim derken, "Hayır" diyen veya karamsar kalmış muhafazakâr sağ seçmeni de ürkütmeyecek bir dille bunu yapmalı...
16 Nisan'ı siyasî iktidar kazanamaz, kaybederse muhalefet kaybeder!.. Muhalefet şimdiye kadar iyi gitti ve arzu edilen tuzaklara düşmedi... Bir de katılım en üst düzeye çıkarılabilirse çok önemli bir mesafe kaydedilmiş olacak...
Hatırlatalım: 2007 referandumunda katılım yüzde 67.5'ti... 2010 referandumunda yüzde 73.7'ydi... Cumhurbaşkanlığı seçiminde ise yüzde 74'tü...
***
Durum çok net: Seçimlerin akıbetini katılanlar kadar, hatta onlardan daha çok katılmayanlar belirliyor...