Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU
Armağan KULOĞLU

Seçimi kurtarmaya yönelik algı operasyonu

Hükümet ve bölücü siyaset yapan parti temsilcileri Dolmabahçe’de ortak bir bildiri açıkladılar. Ancak bildirinin, kendilerince hazırlanmış bir metin olmadığı, bölücü başı tarafından hazırlanan, hükümetin bölücü siyasi parti aracılığı ve kendi elemanları vasıtasıyla bölücü başıyla yaptığı müzakereler sonucunda, esasta değişiklik olmadan, kelimeler ve cümlelerle oynanmak suretiyle kendilerince açıklanabilir bir duruma getirildiği kanaati oluştuktan sonra, bölücü başının da onayı alınarak ortaya konan bir ifade olduğu anlaşılmıştır. Bu husus hükümetçe de teyit edilmiştir.
Metnin içeriğine bakıldığında, bugüne kadar söylenen konuların, demokrasi vurgusu yapılmak suretiyle, yeniden ifadesi olduğu görülmüştür. Buradaki tek faklı hususun, PKK tarafından bir kongre yapılarak, silahların bırakılmasına yönelik bir karar alınması tavsiyesine yönelik bir çağrının yapılması olduğu gözlemlenmiştir.
* * *
Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus devlet ve üniter yapısını bozan çözüm süreci anlayışının, her ne olursa olsun terörün sonlandırılmasına odaklandığı, ancak bunun için bölücülere verilecek tavizlerin Türk Milleti tarafından hazmedilmesi dikkate alınarak, seçimlere ve dolayısıyla iktidarın devamlılığına olan olumsuz etkisinin de giderilmesine yönelik olduğu, hükümetin davranışlarından anlaşılmaktadır.
Buradaki birinci mesele, terörle mücadelenin devlet tarafından yapılamadığı kanaatiyle, verilen binlerce şehidin, malul gazinin ve vatandaşımızın katili ve suçlusu olan, devleti bölmek için yola çıkan, ölüm cezasından birtakım manevralarla kurtarılarak ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılan bir vatan haininden beklenti içine girilmesidir. Bu durum kabul edilemez bir yaklaşımdır. TSK ve beraberindeki diğer güvenlik güçleri, kendilerine verilen görevi, arkalarında siyasi kararlılık olduğu müddetçe, vefakâr ve cefakâr bir tutumla kahramanca yerine getirmişlerdir. Vatanı ve milleti böldürmemişlerdir.
İkinci mesele, terörü sona erdirmenin, teröristlerin elinde silah olduğu, uluslararası ortamdan da yararlanarak siyasi güç kazandığı ve kendini yenilediği bir atmosfer içinde, onunla müzakere edilerek gerçekleştirilemeyeceğinin anlaşılamamasıdır. Bunun yolu, öncelikle onun askeri anlamda mağlup edilerek gücünün kırılmasını müteakip, inisiyatif elde tutulup gerekli girişimler yapılarak sonlandırılmasından geçer.
Üçüncü mesele, PKK’nın kendine yarattığı egemenlik alanından vazgeçmesini, uyuşturucu, silah, petrol, insan kaçakçılığı ve haraç başta olmak üzere, elde ettiği rantı bırakmasını beklemenin ne kadar gerçek olabileceğidir. Muhtemel bir silah bırakma eyleminin sağlıklı olamayacağı, eğer çağrıya uyulacağı açıklanırsa, ülke içinde bırakmış gibi yapacağı, “gündüz külahlı, gece silahlı” konumunu sürdüreceği, ülke dışında ise gelinen uluslararası konjonktür nedeniyle bırakmasının söz konusu olamayacağı, dolayısıyla terör tehdidinin ve siyasi hedeflerine ulaşma niyetlerinin devam edeceği düşünülmektedir.
* * *
PKK terör örgütünün, bölücü başı mahkûmun ve bölücü siyaset yapan partinin yaptığı açıklamalar, zaman zaman farklı gibi görünse de, bunların nihai hedefleri olan “Büyük Kürdistan” ın, mevcut şartlar dikkate alınarak adım adım gerçekleştirilmesinden geçtiği açıktır. Batı’nın da bunu desteklediği, içinde bulunulan ortama göre politika takip ettiği bilinmektedir. Çözüm sürecinin bu duruma gelmesinin sebeplerinden birinin de, Batı’nın politikaları çerçevesinde, Türkiye’ye olan telkinlerinden kaynaklandığı da anlaşılmaktadır.
Bu süreçte bölücüler, taleplerini gittikçe artırmaktadır. İsteklerinin yerine getirilmesinde sabırsızlanmaktadır. Özellikle genel seçimin yaklaştığı bu ortamda, seçimden sonra hükümetin kendilerini oyalayacağı, verilen sözlerin yerine getirilmeyeceği kaygısıyla hareket etmektedirler. İktidar da seçimlere kadar olan süre içerisinde, özellikle “6-7 Ekim olayları” gibi bir olumsuzlukla karşılaşmayarak, seçimlerin vukuatsız olarak geçmesini arzulamaktadır.
Bu nedenle Dolmabahçe’de 10 madde olarak açıklanan bildirinin ve buna paralel yapılan açıklamaların, seçimi kurtarmaya yönelik bir algı operasyonu olduğu değerlendirilmektedir. Güvenlik paketinin de, terörü önlemekten çok, iktidara karşı olası tepkileri sınırlamaya yönelik olduğu kıymetlendirilmektedir.
Yeni anayasa talebinin de toplumun ısrarlı bir talebi olmadığı, iktidarın sürekliliğini, otoriter bir yönetimi ve ülkenin yapısını değiştirmeyi amaçladığı bilinmelidir. Bu değişimin, ulus devlet, üniter yapı ve Türklüğün yok sayılması kapsamında ağırlık kazanacağı anlaşılmaktadır. Seçim propagandalarında, mevcut anayasanın kötülendiğine, hatta tanınmaması gerektiğine ilişkin söylemlere ağırlık verileceği beklenmektedir. Hatta bunun şimdiden başladığı da görülmektedir.

Yazarın Diğer Yazıları