Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU
Armağan KULOĞLU

Seçim sürecinin üstünü örttüğü sorunlar

Bazı ekonomik, sosyal ve hukuki düzenlemeler seçim nedeniyle ertelenerek oluşacak yeni hükümete bırakılabilir. Ancak devlette süreklilik esastır. Devletin varlığı, bütünlüğü, güvenliği ve çıkarlarını ilgilendiren konuların ertelenme lüksü olamaz. Bu gerçeğe rağmen, özellikle dış politika ve güvenlik konularında uzun bir süredir pasif duruma geçildiği, olaylar karşısında sessiz kalındığı, herhangi bir girişimde bulunulmadığı görülmektedir.
Uygulanan politikalar nedeniyle dış ilişkilerde itibar kaybedildiğine, ülkenin gittikçe yalnızlaştığına, buna seçim atmosferinin de eklenmesiyle tamamen içe dönük kısır politikalara odaklanıldığına şahit olunmaktadır. Bu ortamda, partiler üstü, tarafsız ve devletin başı olarak tamamen devletin menfaatlerini gözeten, aksayan taraflarına dikkat çeken bir konumda olması gereken Cumhurbaşkanının dahi, bir parti siyasetçisi gibi tamamen iç politikaya yöneldiği görülmektedir.

Görmezden gelinen tehdit
Irak’ı kuzeyindeki yönetim, bağımsızlık arayışlarını her platformda dile getirmekte, uluslararası destek bulma çabalarını sürdürmektedir. Barzani, son ABD gezisinde, Obama’yla ve Biden’le görüşmüş, onlardan net bir destek alamamasına rağmen, düşünce kuruluşlarında katıldığı toplantılarda bağımsızlık düşüncelerini açıklama fırsatı bulmuştur.
Türkiye, uzun bir zamandır, devlet politikası olarak “kırmızı çizgi” kabul ettiği bu konuyu kabullenmiş gibi bir davranmaktadır. Bunun, çevredeki olaylarla ivme kazanabileceğini hesaplayamamakta, projenin BOP’un bir parçası olarak ABD-İsrail planlaması olduğunu ve onların menfaatlerine hizmet edeceğini görememektedir.
Türkiye’nin, “Arap Baharı” hareketi sonucunda, arkasındaki bölgesel ve küresel güçleri göremeyerek, kısa bir sürede devrileceğini zannettiği Esad yönetimine karşı aldığı tavrın, bugün hangi gelişmelere yol açtığı bilinmektedir. ABD’yle müştereken yürüttüğü eğit-donat programı devam etmektedir. Ancak ABD’yle Türkiye’nin Suriye’deki mücadeledeki öncelikleri farklıdır. ABD, IŞİD tehdidine, Türkiye ise Esad rejimine karşı odaklanmış durumdadır. Ancak hâlâ, Suriye’nin kuzeyinde oluşan Kürt Kantonel bölgelerinin ortaya çıkaracağı tehdit görmezden gelinmektedir. Bunun, sözde “Büyük Kürdistan”ın batı ayağı olacağı bilinmesine rağmen, sanki böyle bir tehdit yokmuş gibi hareket edilmektedir.
Gerek Irak, gerekse Suriye’de oluşan durumlar karşısında, içerideki Kürt kökenli Türk vatandaşlarının oyunu kaçırmama düşüncesiyle hareket edildiği düşünülmektedir. Seçim sonrasında bir politika ve uygulama değişikliği olabilir. Çözüm sürecinde takınılacak tavrın da bu politikalarda etkili olacağı, ancak gelinen aşamada, bugüne kadarki uygulamaların ve verilen tavizlerin, ülke menfaatleri açısından sıkıntılar yaratacağı da bir gerçektir.

Kıbrıs, tarihî mirasımızdır
Bir diğer ihmal edilen konu da Ege ve Kıbrıs meselesidir. Ege’de Türkiye’ye ait olan ve ayrıca aidiyeti belli olmayan ada ve adacıkların, Yunanistan tarafından işgal edilmesine ses çıkarılmamıştır. Bu konuda hükümetin, çeşitli kaynaklar tarafından uyarılmasına rağmen tepki göstermemesi anlaşılamamaktadır. Sadece Kardak için savaşı göze alan Türkiye’nin, 16 ada olduğu açıklanan bu toprak, egemenlik, deniz alaka ve menfaati konusunda bir an önce duyarlılık göstermesi, hem menfaatlerimiz, hem de prestijimiz için önemlidir.
Kıbrıs konusuna gelince, KKTC Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra yaratılmak istenen iyimserlik havasının ne kadar yanıltıcı olduğu ve Rumlara tek taraflı tavizler verilmesinin ne kadar yanlış olduğu kısa sürede anlaşılmıştır. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi geçenlerde Ermenistan’la Askeri İşbirliği Antlaşması imzalamıştır. Rumların önerisi üzerine iki tarafın ortak askeri tatbikat yapacağı da bildirilmektedir. Bu gelişme bölgede bir süreden beri ciddi biçimde bozulmuş olan güvenlik ve istikrar ortamını yeni tehlikelerle karşı karşıya bırakacaktır.
Kıbrıs, Türkiye için tarihi mirastır, güvenlik ve güvenirlik konusudur. Kıbrıs; Ada’daki Türkler için, siyasi haklara sahip, güven içerisinde, hür ve egemen olarak varlıklarını devam ettirebilecekleri bir vatana sahip olunması, Türkiye için de ulusal güvenliğinin tehdit edilmesine ve Doğu Akdeniz’deki etki alanının kısıtlanmasına engel olunması ve millî menfaatlerinin korunması meselesidir. Seçimlerden sonra Kıbrıs konusunda son yıllarda izlenen politikaların gözden geçirilerek bu esaslar çerçevesinde bir tutum izlenmesi gerekli görülmektedir.
Seçim sürecinin üstünü örttüğü bu gelişmeler, Türkiye’yi ileride telafisi güç durumlar içine sokabilir. Biran önce tedbir alınmasında fayda mütalaa edilmektedir.

Yazarın Diğer Yazıları