Şarbon, 30 Ağustos ve Türk ilâcı!

Et ve Süt Kurumu tarafından Brezilya'dan ithal edilen büyükbaş hayvanlarda şarbon hastalığı çıktı. 4 bin büyükbaş hayvandan 50'si telef olurken, hayvanların bulunduğu çiftlik ve çevresi karantina altına alındı.

CHP Ankara Milletvekili Dr. Murat Emir, Ankara'nın Gölbaşı ilçesinde ortaya çıkan şarbon vakasıyla ilgili olarak Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli tarafından cevaplandırılması istemiyle TBMM Başkanlığı'na yazılı soru önergesi verdi.

Emir, önergesinde, Hükümetin yanlış tarım ve hayvancılık politikaları Türkiye'yi bu sektörlerde büyük bir ithalatçı konumuna getirdiğini belirterek, daha önce İthal etlerde "E. coli O157" adı verilen bir hastalık mikrobuna rastlandığını bu hastalığın çocuk ve yaşlılarda ciddi böbrek rahatsızlıklarına sebep olduğunu belirtti.

Emir, yine bir süre önce Polonya'dan ithal edilen etlerde de "deli dana" hastalığına rastlanıldığını son olarak da Ankara'nın Gölbaşı ilçesinde Brezilya'dan ithal edilen canlı hayvanların "şarbon virüsü" taşıdığı ve bunların bir kısmının bulundukları çiftlikte öldükleri, ölen hayvanların da rastgele dere yataklarına atılması iddialarını TBMM Başkanlığı'na verdiği önergesine taşıdı.

***

Aslında, sadece bu şarbon vakası, Türkiye'nin nasıl yönetildiğini gösteriyor! Hayvancılığı dünyaya öğreten Türkler, şimdi dünyanın dört bir tarafından hayvan ithal ediyor, onlarda da çeşitli hastalıklar çıkıyor!

Şarbon bakterisi bağışıklık sistemi güçlü olmayan kişilerde öldürücü olabiliyor.

Sadece hayvancılıkta değil sorun. Türkiye'yi yönetenler,, ekonomide, siyasette ve güvenlik politikalarında bile bile öyle "hata"lar yaptı ki, ülkenin bağışıklık sistemi bir bütün olarak zayıfladı. Şimdi aynı yöneticiler kabahati "dış güçler"in üzerine yıkarak işin içinden sıyrılmaya çalışıyor. Sevgili Ozan Arif, "Vay efendim dış güçler" başlıklı taşlaması ile bizim yıllardır yaptığımız uyarıları bir çırpıda özetlemiş. İki kıtası şöyle:

Tekel, Sümer, Demir-Çelik, Limandı;

Telekomu, Seka'ları kim aldı,

Yabancıya satılmayan ne kaldı?

Ondan sonra "vay efendim, dış güçler!"

Şerefli Türk Ordusuna pusu kur,

"Ergenekon" "Balyoz" diye darbe vur,

Gâvur yapamazdı bunu lan gâvur,

Ondan sonra "vay efendim, dış güçler!"

***

Nejat Eslen, son günlerde her telefon görüşmemize, "Türkiye'nin bağışıklık sistemini çökerttiler" diye başlıyor.

Biz yıllarca tam da bu konuda toplumu ve devleti yönetenleri uyarmaya çalıştık. Fakat bu politikalar, zaten Türkiye'nin bağışıklık sistemini yok etmek için uygulanıyordu.

Çağımızın emperyalistleri, son zamanlarda ekonomik saldırı ile birlikte psikolojik savaşa da ağırlık veriyor. Maneviyatını çökerttikleri toplumları rahatlıkla teslim alabileceklerini hesaplıyorlar. Tabii bunu yaparken sadece maneviyatlarını değil, maddi güçlerini de zayıflatıyorlar.

Fakat endişe etmeyin; Gumilev'in deyimiyle biyosferin eseri olan etnosun ruhu, insanların plan ve programları ile çökmez!

Bilge Kağan, bu gerçeği bildiği için olsa gerek ki, "Ey Türk, üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe senin ilini ve töreni kim bozabilir ki? Öykün ve kendine dön" demişti.

Buradaki "kendine dön" vurgusunu "köklerine dön" diye algılarsak, bir milletin veya etnosun sıkıştığı zaman başvuracağı en güçlü kaynağın kendi kök kültürü olduğu sonucunu çıkarırız.

Tıpkı insanda veya canlılardaki kök hücre gibi!

Toplumsal bağışıklık sistemine yönelik saldırılara karşı başvurulacak en önemli aşı, kök kültürdür.

***

Bu sebeple, Oğuz Kağan'dan günümüze genel Türk tarihi, Atatürk ve Cumhuriyet, 30 Ağustos ruhu, bağışıklık sistemine yönelik saldırıya karşı kullanılacak ilâçtır ilâç; hamaset değil!

Yazarın Diğer Yazıları