Saldırganları teşvik eden siyaset ve medya!
Almanya'nın Hessen eyaletindeki Hanau şehrinde iki kafeye saldırı düzenleyen ve beşi Türk dokuz kişiyi öldüren 43 yaşındaki saldırgan ve 73 yaşındaki annesi evlerinde ölü bulundu.
Hessen Eyaleti İçişleri Bakanı Peter Beuth, saldırganın ilk belirlemelere göre yabancı düşmanlığı saikiyle hareket ettiğini söyledi. Almanya Başbakanı Merkel, saldırıyla ilgili olarak "Irkçılık bir zehirdir, nefret de zehirdir. Bu zehir toplumumuzda vardır." dedi.
Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın da "Irkçılık kolektif bir kanserdir" diyerek saldırıyı kınadı.
***
"Saldırganın intihar ettiği doğruysa, arkasında bir örgüt yoktur" denilebilir ama daha önceki benzer olaylarda Nazi örgütü vardı ve istihbarat servisi bağlantılarının araştırılmasına izin verilmemişti.
Son olarak, 16 Ekim 2019 tarihinde yayınlanan Cüneyt Karadağ imzalı bir Anadolu Ajansı haberine göre Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi Ali Kemal Aydın, "Barış Pınarı Harekâtı'nın başlangıcından bu yana Almanya'da, Türklere yönelik 17 saldırı gerçekleştirildi ve bu saldırılarda 15 kişi yaralandı" diyerek Almanya Dışişleri Bakanlığına bir nota ilettiklerini bildirmişti. Aydın "Hem temsilciliklerimizin hem de Türk toplumunun ve kuruluşlarının korunması yönünde tedbir alınmasını talep ettik" demişti.
Peki bu saldırıların yoğunlaşmasının sebebi neydi?
Büyükelçi Aydın, Barış Pınarı harekâtı başlangıcından itibaren Alman medyasının yalan haberlerini manidar bulduğuna işaret ederek, "Alman siyasetçilerin harekâtla ilgili yaptıkları açıklamaları reddediyoruz." demişti.
Yani, Alman siyasetçiler ve Alman medyası, yalan haberlerle Alman kamuoyunda Türklere yönelik bir nefret propagandası başlatmıştı.
Hanau'daki saldırganı da bu iklimin teşvik ettiği söylenebilir.
***
Bu arada Londra UCL üniversitesinde 700 gönüllü üzerinde yapılan bilimsel araştırma, hırsızlık, zorbalık yapanların, yalan söyleyenlerin beyinlerinin daha küçük olduğunu ortaya çıkardı.
BBC'nin haberine göre araştırmada imzası olan Dr. Christina Carlisi, 700 gönüllünün MR sonuçlarını değerlendirdiklerini hayatları boyunca antisosyal kişilik bozukluğu gösteren ve aralarında şiddet suçu işleyenlerin de bulunduğu 45 yaşlarındaki bireylerin beyin yüzeylerinin daha dar ve beyin zarlarının daha ince olduğunu söyledi.
***
Saldırganlık medya üzerinden siyaset tarafından yönlendirildiğinde neler olduğunu Gezi olaylarında gördük. O sırada İstiklâl caddesinde palalı esnaf tipi türemiş, ilçelerde ise gösteri yapanların üzerine kamu görevlileri tarafından örgütlenen sopalı gruplar gönderilmişti. Palalı esnaf şimdi Dubai'de gününü gün ediyor!
Eskişehir'de ise Ali İsmail Korkmaz, hem polis hem de esnaf tarafından dövülerek öldürülmüştü. Korkmaz'ın öldürülmesiyle ilgili yargılamanın karar duruşması sırasında, Tayyip Erdoğan, "Esnaf ve sanatkâr gerektiğinde asayişi tesis eden polistir, gerektiğinde adaleti sağlayan hâkimdir, hakemdir" demişti.
***
Saldırganlık uluslararası boyutlara ulaştığında ise kitlesel ölümler söz konusu oluyor. Tıpkı Suriye'de olduğu gibi...
Pentagon Sözcüsü Jonathan Hoffman ise asıl saldırgan, kendileri olduğu halde "Esad'ın kendi halkına saldırmaya devam ettiğini görüyoruz. İdlib'deki saldırılarını görüyoruz. Ruslarla Türklerin bu alanda geniş çaplı bir çatışmaya girmeye yakın olduklarını görüyoruz. Bundan kaçınmak için bir çözüm yolu bulacaklarını umuyoruz" dedi.
Birleşmiş Milletler Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen de "Rusya ve Türkiye garantör ülkeler olarak idlib'de gerginliği azaltmak için kilit bir rol oynamak zorunda.'" diye açıklama yaptı ve İdlib'de, çocukların dondurucu soğuklar sebebiyle öldüğünü söyledi.
Başlangıçta hiçbir haklı gerekçe yokken Suriye muhaliflerini silahlandırıp ülkede iç savaş çıkaranların şimdi barışçı pozlarına girmeleri ilginç bir durum... Türkiye, bu saldırganlara alet olmamalıdır.