Sahte bozkurt ulumalarına inanmayın!
Her zaman belirttiğimiz gibi, Osmanlı, etnik derneklerin birer siyasî organizasyon hâlini alması ile kısa sürede dağılıverdi. Bu etnik dernekleri mutlaka bir veya birkaç büyük devlet dışarıdan destekliyordu. Gerekçe hep aynıydı: “Hürriyet, kardeşlik, eşitlik” vesaire.
Bugün de ülkeyi ortasından ikiye ayırmak için “demokratikleşme” diyorlar!
Bu dernekler önce dil dahil, kültürel haklarını aldılar. Her etnik grubun, kendi siyasi partisini kurması, Osmanlıcılığı yıktı. Sonra İslâmcılık ile Araplar devlet bünyesinde tutulmak istendi. O da mümkün olmayınca Türkçülük’ten başka çare kalmadı.
* * *
Türkiye Cumhuriyeti, “Ne mutlu Türküm diyene” felsefesi temel alınarak kuruldu. Bugün ise devletin başında bu felsefeyi ilkel bulduğunu açıklayan bir kişi var! Devlet için bundan daha başka bir tehdit aramaya lüzum var mı?
Mustafa Kemal Atatürk, ölümünden sonra, Türkiye’deki bütün siyasî tartışmaların merkezi oldu. Bu durum, Atatürk’ün, kurucusu olduğu devlete kazandırdığı kuruluş felsefesinden ileri geliyordu. Atatürkçülük veya Kemalizm olarak da sistemleştirilmek istenen bu felsefe, bazıları tarafından zannedildiği gibi sadece altı oktan ibaret değildi. Suat İlhan’ın belirttiği gibi, “Atatürkçülük; altı ilkesine taban oluşturan tam bağımsızlık, millet egemenliği, hukukun üstünlüğü ve ulus devlet genel ilkelerine dayanır.”
Avrupa Birliği adı altında, Avrupa ülkeleri bütünleşmeye giderken, Türkiye’ye dayatılan, tam bağımsızlıktan da, millet egemenliğinden de, ulus devletten de vazgeçmesidir.
Bugün Yunanistan’ın elinde olan bütün topraklar Etniki Eterya adlı dernek tarafından Türkler’in elinden alınmıştır.
Bugün PKK, aynı roldedir.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin, ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü sağlayan, dilin tekliği ilkesidir. Bütün güçleri ile önce bu ilkeyi çökertmeye çalışmalarının sebebi, dil birliğinin dağılması ile her alanda unufak olmanın baş göstereceği şeklindeki bilimsel kabuldür. Tabii sadece kültürel ögelerle oynamıyorlar. ABD-İngiltere-İsrail Koalisyonu’na ait şirketlerin de katkılarıyla IMF-Dünya Bankası yasaları, Türk parlamentosundan bir bir geçirildi.
Türkiye topraklarında ekonomik anlamda Türk egemenliğini ortadan kaldırdılar. Sıra siyasi egemenliğe geldi!
Türkiye ekonomik, kültürel ve siyasî bir işgal altındadır. Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yıpratmaya dönük faaliyetler, kuşatmanın askerî boyutudur.
* * *
Ergenekon’da sıkışan Türkler’e bir bozkurt, maden yolunu göstermişti; şimdiki çıkış yolu da yine madenlerden petrol ve doğalgazdan geçiyor. Türkiye’nin gücünü bu yüzden zayıflatmaya çalışıyorlar. Petrol ve maden yasaları bu yüzden Amerika’nın istediği gibi çıkarılıyor!
Türk Milleti, Bilge Kağan’ın dediği gibi karnı doyduğu zaman açlık nedir düşünmez! Üç beş gün için karnını doyuranın peşinden gidebilir! Zaten bugünkü tablonun asıl sebebi budur! Milletin yeniden ayağa kalkması için Kutluk Kağan gibi, Alparslan gibi Mustafa Kemal gibi bir bozkurdun öne düşüp yol göstermesi gerekiyor. Fakat burada da sorun var! Bozkurt taklidi yaparak, biraz uluduktan sonra, milleti uyutanlar var!
Önündekinin sahte bozkurt olduğunu anlayanlar ile anlamayanlar arasındaki çekişme de düşmanın işine yarıyor!
Bu arada millet kendi vatanında köle durumuna düşürülüyor! Bütün mesele burada düğümleniyor! Millet, bozkurt diye önüne düşenin “görevli” olduğunu, bugüne kadar kendisine verilen emirleri uyguladığını anlayamazsa, iş işten geçmiş olacak!
Gerçi ondan sonra da Türk Milleti, kendisini koruyacak önlemleri almaya muktedirdir. Çünkü gerçekten inanmış bir Türk, bir ordu demektir. Hangi çılgın ona zincir vurabilir veya onun ilini ve töresini kim bozabilir ki?