Sağlık diktatörlüğü ve korona uykusu!
BBC'de yayınlanan Guardian gazetesinin haberine göre İspanya'nın kuzeyinde yer alan Burgos şehrindeki Sima de los Huesos adını taşıyan mağarada araştırma yapan ekiplerin bulduğu kemikler, ilk insanların yüz binlerce yıl önceki soğuk kışlarla mücadele etmek için kış uykusuna yatmış olabileceğini gösteriyor.
Habere göre bilim insanlarının ulaştığı sonuçlar, ilk insanların, sert kışlarla metabolizmalarını yavaşlatarak ve aylar boyunca uyuyarak mücadele ettiğini gösteriyor.
Araştırmada Avrupa'nın kuzeyinde çok soğuk koşullarda yaşamış olan İnuit halkları ve Samiler'de kış uykusu izlerine rastlanmazken İspanya'da bu izlerin yer alması, vücuttaki yağ oranı ile açıklandı.
Tabii bu tür konular çok daha fazla araştırmaya muhtaç ama önemli... Çünkü bugün, geniş insan kitleleri, zoraki korona virüs uykusuna yatırılmış durumda. İnsanları uykuya yatırma görevini Dünya Sağlık Örgütü, ilaç şirketleri ve bazı vakıflar üstlenmiş durumda. Politikacılar ise bu küresel merkezler ne diyorsa harfiyen onu takip ediyor.
***
İnsanları bu derin uykulardan uyandırmaya yarayacak bir haber daha var.
Anne karnındaki bebekleri sarmalayan plasentada ilk kez mikroplastik parçacıklar bulundu!
Yine Guardian gazetesinde yer alan haberde, mikroplastiklerin annenin yeme içmesi veya solunumu yoluyla plasentaya ulaştığının tahmin edildiği belirtiliyor.
Plastik parçacıkları, normal hamilelik ve doğum geçiren dört sağlıklı kadının plasentasında bulundu.
Bulunan parçacık sayısı 12 kadardı. Ancak her plasentanın sadece yüzde 4'lük kısmı incelendi. Bu da plasenta toplamının çok daha fazla sayıda mikroplastik içerdiğine işaret ediyor.
Bulunan parçacıkların mavi, kırmızı, turuncu veya pembe renkli olması, bunların ambalajlardan, boya, kozmetik veya kişisel bakım ürünlerinden kaynaklanabileceğini gösteriyor.
Ekim'de yapılan bir araştırmada, bebeklerin plastik mama şişelerinden günde milyonlarca plastik parçacık yuttukları belirlenmişti.
2019'daki bir araştırmada ise hava kirliliğine yol açan parçacıklara anne karnındaki bebeklerin plasentasında rastlanmıştı.
Kimyasallarla ilgili Chem Trust vakfından Elizabeth Salter Green, "Bebekler daha doğmadan kirleniyor. Bu araştırma küçük çaplı olsa da çok büyük kaygılara işaret ediyor" dedi.
Daha yeni başka bir araştırmada ise gebe laboratuvar farelerinin soluduğu çok daha minik nanoplastik parçacıklara, fetüslerin karaciğer, akciğer, kalp, böbrek ve beyin dokularında da rastlandığı görüldü.
***
Şimdi soru şu: Virüsün genetik yapısı ile oynamak suretiyle geliştirilen aşıların sentetik olduğu biliniyor. Yani insan RNA'sına sentetik madde girmiş oluyor. Bu durumda, insanı insan yapan organik yapı, sentetik bir malzemeyle kirlenmiş olmuyor mu?
Yine yaygaracılar bu bakış açısına "aşı karşıtlığı" diyecektir ama bu doğru değil. İnsan vücudunda hangi etkileri meydana getireceği araştırılmamış, virüsün genetik yapısı ile oynanarak elde edildiği açıklanmış sentetik maddelere aşı diyemeyiz ki!
Genetiği değiştirilmiş organizmalar ile üretilen bitkilere bütün insanlık karşı çıkıyor ama her geçen gün yaygınlaşıyor değil mi?
Neden? Çünkü kapitalizm böyle işliyor. Yoksa çöker!
Buna rağmen, insanın genetik yapısını değiştirmek demek olan genetiği değiştirilmiş virüslü aşılar bütün insanlığa dayatılmak isteniyor.
***
İşte Fransa'da iktidarın hazırladığı "aşı yaptırmayanlar toplu taşımaya binemez, kamusal alana giremez" hükmü içeren "Yeşil Pasaport Tasarısı"na, muhalefet "Bu girişim, sağlık diktatörlüğüdür" diyerek sert tepki gösterdi.
Anketler ise Fransızların aşıya derinden şüpheyle baktığını gösteriyor. Katılımcıların yüzde 50'sinden fazlası aşı yaptırmaya niyetli olmadıklarını söylüyor. Yani Fransızların yüzde 50'si uyanık!