Rüyâlara sansür koyacaklar bir gün!
Bir ara bahsetmiştim. Lisedeyken bir arkadaşımız insan beyninin ürettiği dalgaları tespit etmek suretiyle düşüncenin okunabileceğini ve kaydedilebileceğini söylüyordu. Bu alanda çalışmayı ve bu icadı herkesten önce yapmayı umut ediyordu.
Acaba diyorum, böyle bir icat gerçekleştirilmiş olsa ve bu aletten yeteri kadar üretilse, o zaman yasama, yürütme, yargı ve medya nasıl çalışırdı.
Bir düşünelim, hükümetlerde, istihbarat servislerinde, poliste, özel yetkili savcıların elinin altında böyle aletler olsa ne yaparlardı?
Herhalde o zaman kitapları henüz yayınlamadan tutuklamak ve bilgisayarlardan silmek yerine, daha insan beynindeyken suç saydıkları düşünceleri tutuklar veya insan beyninden silerlerdi.
Öyle ya insan düşüncesini okuyabilmek mümkün olursa, insan hafızasını silmek ve yerine birkaç dakika içinde yeni bir hafıza yerleştirmek de ardından gelirdi.
Böylece, bu bilimsel kapasiteyi eline geçiren güç, bütün insanları robot gibi kullanabilirdi.
***
Aslında insanları robot olarak kullanabilmek için düşüncelerini okumaya veya bilgisayardaki gibi hafızalarını silip yerine başka bilgiler doldurma yeteneğine sahip makinelere gerek de yok. Çünkü günümüzde de tarih bilincini, kimlik bilincini, beynindeki inanç haritasını değiştirdikleri insanları robot olarak kullanabiliyorlar.
Meselâ, bir “dinler arası diyalog” sloganıyla, Müslüman gençlerin Hıristiyanlığa hizmet etmesini sağlayabiliyorlar!
Hasan Sabah, bu yöntemi herkesten önce keşfetmiş, uyuşturucu verdiği gençleri sahte cennetine sokup, robotlaştırmıştı. Yeniden o cennete girmek isteyen gençler, “öl” deyince ölüyor, kendisini uçurumdan aşağı atıyor, “öldür” deyince de öldürüyordu. Çünkü ölümsüz olduklarına inandırılmışlardı.
Büyük Selçuklu İmparatorluğu, işte bu operasyonla sarsıldı. Nizamülmülk öldürüldü, Alparslan’a suikast yapıldı ve o da bir süre sonra öldü. Hülagu Han, gelip de kökünü kazımasaydı, Haşhaşinler insanları robotlaştırmaya devam edecekti!
İşte bugünkü Hasan Sabah operasyonunu, insanların algılamasını değiştirmekle görevli, bilim adamları, yazarlar, gazeteciler ve televizyoncular yapıyor.. Kısacası, devletlere, milletlere hâkim olmak isteyenler, bunu insanları ikna etmek suretiyle ve medya vasıtasıyla başarıyor!
Esasen, insanları medya manyağı, müzik manyağı, spor manyağı haline getirmek, CIA, KGB gibi servislerin kullandığı yöntemlerdir.
Muhtar Şahanov, “Uygarlığın Yanılgısı” eserinde bir nevropsikolog ile görüştüğünü ve şu bilgileri aldığını bildiriyor:
“İnsanın bilinçaltı, gürültü, ritim ve saldırgan sesleri, renk bakımından zenginleştirilmiş hipno-renk etkilerini, herhangi bir sanatla karşılaştırma yapılamayacak kadar büyük ve inanılmaz bir hızla benimsermiş. Bu tahriklerle manevî zekâ körelir, bilinçaltı ve tanımayı sağlayan genetik program bozulurmuş.”
Bütün bunları bana, Aydil Erol’un hatırlattığı, Arif Nihat Asya’nın “Sansür” adlı rubaisi düşündürüyor:
Sessizce düşünsek, duyacaklar bir gün;
Olmazları olmuş sayacaklar, bir gün...
Onlar, bu vehimle, ellerinden gelse,
Rüyâlara sansür koyacaklar, bir gün.
***
Sahi rüyâlarımızı da sansürleyebilirler mi?
Hafızamızı değiştirebildiklerine göre rüyâlarımız zaten sansürlüdür. Çünkü rüyâlarımız, hafızamızla sınırlıdır.. Basındaki bazı meslektaşlarımız ise artık Silivri kâbusu görüyor!
Toplumu bu kâbustan uyandırmak mı?
Önce hafızaları tazelemek gerekiyor. Yoksa, Hatay’ın Cilvegözü sınır kapısında iki sene askerlik yaptığı halde, Star Haber’den Osman Terkan’a “Suriye Ege Bölgesi’ne sınırdır” diyebilen, ilkokul hafızasını bile kaybetmiş vatandaşın verdiği oydan ne hayır gelir?