Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU
Armağan KULOĞLU

Postal siyasetini bölücülere de göster

İsrail askerinin Mescid-i Aksa’ya yaptığı saldırıyı hiçbir şekilde kabul etmek mümkün değildir. Bu saldırı karşısında başta iktidar olmak üzere duyarlı siyasetçilerin ve halkımızın gösterdiği tepkiyi memnuniyetle karşılıyor ve destekliyorum. Diğer konularda olduğu gibi, bu konuda da birlik ve beraberliğini gösteremeyen İslam dünyasının tepkisini de yeterli görmüyorum. İslam dünyası için son derece kutsal olan bu mekânın böyle bir saldırıya uğramasını kınıyorum.
Ancak İsrail’e “Eğer oradan çıkmazsanız postalınızı elinize veririz. Ne Filistin ne de dünyanın başka bir yerinde bizim kurduğumuz huzur düzenini bozmaya yeltenenlere Türkiye bugüne kadar izin vermedi, bundan sonra da vermeyecektir” diyen ve bu konuda hassasiyetini çok yüksek düzeyde dile getiren iktidar mensuplarının, tepki gösteren diğer siyasetçilerin ve Yüce Türk Milleti’nin, aynı duyarlılığı, hatta çok daha fazlasını bölücüler, Türkiye ve kendisi için de ortaya koyması gerekmez mi?
İktidar mensuplarının gösterdiği tepkinin samimiyetine inanılmaktadır. Ancak yine de bu tepkide, dini duyguların siyasetin istismarında kullanıldığını ve tribünlere oynamak için de abartıldığını söylemek mümkündür. Keşke bu tepkiler, bölücü teröristlere, onların başlarına, destekçilerine, sempatizanlarına, siyasetçilerine ve onların bölücülük yapmasına imkân tanıyanların tümüne gösterilebilse. Hatta bu sefer de milli/ulusal duygular istismar edilebilse. İyi olmaz mıydı?

***
Bölücülere gösterilmeyen tepki bir yana, şimdi de Dersim isyanı ile Kerbela aynı kefeye konmaktadır. Dersim olayının bir isyan olduğunun ispatına dahi gerek olmamasına rağmen bu isyanın bastırılması, hiçbir benzerliği olmayan Kerbela olayı ile bir tutularak bunun üzerinden siyasi istismarla oy devşirmeye çalışılmaktadır.
Hz. Hüseyin ve ailesinin Yezid’in askerleri tarafından şehit edilmesinin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı isyan edenlere karşı yürütülen operasyonla bir tutulması, hatanın da ötesinde son derece tehlikeli bir yaklaşımdır. Sempati toplayarak avantaj sağlayacağım derken, birlik ve beraberliğe verilecek zararın yanında, cumhuriyetin kurucularına ve onun korunmasına büyük hassasiyet gösterenlere haksızlık ve hakaret edildiği de bilinmelidir.
Diğer taraftan Dersim konusunda siyasetçilerin takındığı tavrın, Dersim eşkıyalarının aklanmasını amaçladığı düşünülmektedir. Bu yaklaşım şekli, daha sonra PKK’nın da aklanmasını beraberinde getirebilir. Dersim eşkıyalarına karşı yapılan operasyonların, aynı şekilde devlete isyan eden PKK terör örgütüne karşı yapılan operasyonlarla aynı kapsamda görülerek, katliam olarak nitelenmesi de mümkündür.
Ayrıca, Kurtuluş Savaşında çok değerli hizmetler veren, ancak daha sonra ihanete kadar varan yanlışlıklar yapan Çerkez Ethem’in itibarının iadesinin söz konusu edilmesinin de bir istismar konusu olduğu görülmekte ve sıkışan iktidarın gündem değiştirmek için düşünmeden ortaya attığı bir konu olarak değerlendirilmektedir.
Her iki konu da tehlikeli birer süreç olarak nitelendirilmektedir. Üstüne atlayıp istismarına prim verilmemelidir. İktidar hırsının, ülkenin birlik ve beraberliğine, huzuruna, güvenliğine, milli/ulusal ve manevi değerlerine kurban edilmesi önlenmelidir. Bu değerlere zarar verilmesine müsamaha ve müsaade edilmemelidir. Anayasal bütün kurumların ve duyarlı Türk vatandaşlarının buna özen göstermesi gerekir.

***
Hainlerin hassasiyetlerini istismar ederek onların oylarını almaya yönelik bu tehlikeli yaklaşımların yanında, uzun bir süredir devam eden ve adına çözüm süreci denen bölünme planının da bugünlerde tehlikeye düşmesinden hem iktidar, hem de bölücülerin telaşa kapıldığı görülmektedir. Yapılan ortak toplantılar sonucunda her iki tarafın da çözüm süreci çalışmalarına bütün olumsuzluklara rağmen devam kararı alması, projenin dış kaynaklı olduğunu ve baskıya maruz kaldıklarını göstermektedir.
Çözüm süreci sonunda bölücülerin beklentisinin bağımsız bir Kürdistan olduğu açıktır. Ancak iktidarın bu sürecin sonunda ne yapmak istediği, neye ulaşmak istediği açıklanmamaktadır. İktidar girdiği yanlış yoldan çıkamamakta, devlet otoritesini feda edecek kadar bölücülere müsamaha göstermektedir. Kandil’in tutumu karşısında Öcalan’dan yardım isteyecek kadar zora girmiştir. Yaklaşan seçimlerde, milliyetçi oyların kaybı endişesi de taşıdığından çelişkili ve tutarsız bir sürece girmiştir. Gelinen durum, bu onurlu devlete ve onurlu yüce Türk Milleti’ne yakışmamaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları