Polislerin bu olayda ne işi var?
Bizim gazetecilik terminolojisinde "Şeytanın avukatlığını yapmak", "Birilerinin kulağına kar suyu kaçırmak" gibi kimilerine göre eski deyimler vardır... Bir de dedektif mantığı ile "Bu işten kim kârlı çıktı?" sorusu...
Sinan Ateş siyasi suikastını öğrendiğim andan itibaren bu sorularla beraber, "Devletin iki özel harekat polisi"nin olaya dahil edilip tutuklanması ile beynime paslı çiviler çakılıyor. Bazı meslektaşlarımız ünlü "Susurluk Vakası"nı örnek veriyor. O dönem "Milletvekili-emniyet müdürü ve aranan şahıs Çatlı"yı hatırlatıyor... Oysa söz konusu köprünün altından çok sular aktı. Susurluk olayı olduğunda "Teknoloji" bugün "Roma''daki savaş arabaları" niteliğindeydi. Güvenlik kamera kayıtları, HTS kayıtları, telefon baz istasyonları sinyalleri gibi "Siber suçlar" neredeyse çaresizdi. Dahası bilinse bile karartma için koşullar dijital alemde mevcuttu!
Son Ankara göbeğinde işlenen siyasi cinayetin aslında tüm aparatları ortada. Dahası geçmiş 5-6 yılda aynı kuruluşun tutum ve davranışları da biliniyor. Kimsenin kimseye "Kanıt sunmak" lüksü de yok...
Ardına iktidarın hukuksuzluğuna dayayan "Adeta bir çete haline dönüşen örgüt" neredeyse "Ali kıran baş kesen" ilan etmiş kendini. Gidiyor, 2004 yılında İstanbul Sultanahmet''te gazetemizin yazarı İsrafil Kumbasar''ı adeta infaz ediyor!. Yetmiyor, yüzsüzlük ve üste çıkmanın psikolojisi "Bindirilmiş kıtalar" ile gazetemizin önünde gösteri bile yapıyor. Yöneticilerimizin arabaları kurşunlanıyor. Yetmiyor, gazetemizin binası basılıyor minibüslerle getirilen "Mankurtlar" ile... Lakin Emniyet, kamera görüntülerine rağmen kimseyi teşhis edemiyor! Yol oluyor bir bakıma. Evinin önünde, iş yerinde, ofisinin kapısında, 70-80 yaşındaki kişilere pervasızca saldırılar, vakıf toplantılarında resmî görevlilerce gerçekleşiyor ama bir tutuklu yok. Kayseri''de yerel televizyon canlı yayında basılıp, bir siyasi partiden istifa eden yönetici neredeyse linç ediliyor!..
Ama "Anayasaya göre devletin can ve mal güvenliğinden sorumlu İçişleri Bakanlığı''ndan" ses çıkmıyor. Antalya''dan gelen 7 kişi Manavgat''ı basıp 8-10 kişiyi kurşunluyor. Aralarında geçmiş dönemdeki yönetici, mermi isabeti sonucu sakatlanıp "Uzman Çavuş"luktan ihraç ediliyor...
Mersin olayı malumunuz. Iğdır, Kocaeli, Kuşadası, İstanbul''da ve çeşitli illerde gazeteci ve televizyoncu ve farklı partilerin yöneticilerine yapılan saldırılar adeta ödüllendiriliyor.
Oh ne ala... Kilis''te ömrünü bu harekete vakfeden kişinin aracına çapraz ateş edenler de aynı camiadan, ancak soruşturma dosyası tozlandı. Benzeri belki de 300''e yakın şikâyet ile toplumun tanık olduğu "Teşkilat adına cezalandırma yöntemi"ne karşılık polis de adliye de suskun.
Kimse kusura bakmasın: "Karşılıksız sevgi" sanıldığı gibi platonik bile değildir. Rüyalara evrilir... Rüyalarında dahi göremeyecekleri "Mevki-makam ve para"ları görenlerin kıbleleri şaştığı gibi, söz konusu makamları ellerinde muhafaza edip, "Daha fazla, daha fazla"ya ulaşabilmek için bırakınız "Töre"yi, "Hukuk"u ayaklar altına alıp sonu siyasi cinayete varan eylemlerin arkasındakileri daha fazla korumak "Misyonun tamamlandığı anlamını" taşır ki gidişat bunu göstermektedir. Bu gidişatı 1997''nin Mayıs ayı sonundan itibaren görüp, tarihe "Tıpkı İttihat ve Terakki gibi bu hareketin tarihin karanlığına gömülme gayretlerini hissediyorum! Umarım yanılırım" sözlerim kayıtlarda. Arşivlere girdi. Birileri üzerine aldıkları görevi yerine getirmek için sabırla, ilmeklemiş olabilir...
"Kusursuz cinayet olmaz!"