Peygamber Ocağı'na karşı cahil hukuku!
Biliyorsunuz Popstar Alaturka Yarışması’nda, Bülent Ersoy, Güneydoğu’daki çatışmalarda askerlerin anlamsız bir sebeple öldüklerine dair konuşmalar yapmıştı.
Ben konuşmanın içeriği üzerinde değil, yansımaları üzerinde duracağım.
* * *
Adıyaman, İstanbul, Kütahya, Antalya, Eskişehir, Ankara ve Afyonkarahisar’dan Enver Özdüzen, Savaş Altay, Kemal Tayfun Nargin, Erhan Çatal, Haşim Atçı, Okşan Öztok, Hayati Karataş, Hakan Özgül, Nadir Güzbey ve Emekli Muvazzaf Uzmanlar Derneği’nin şikâyeti üzerine, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, Bülent Ersoy hakkında “Yayın yoluyla halkı askerlikten soğutma” suçunu işlediği gerekçesiyle dava açtı.
Cumhuriyet Savcısı Ali Çakır, iddianamesinde, Türk Ceza Kanunu’nun 318 ve 53. maddelerinin uygulanmasını istedi ve yasal gerekçelerini sıraladı. Çakır, yasal gerekçelerden sonra şöyle bir ifade de kullandı:
“Kaldı ki Türk Milleti’nin askerliğe verdiği önem ve değer sebebiyle, vicdanında ’asker ocağı’ ile ’Peygamber ocağı’ eş düzeyde tutulmuştur. Asker uğurlamalarının, törenlerle ve coşkuyla yurdun her yöresinde yapılıyor olması da örf ve adet olarak toplum tarafından benimsenmiş bir olgudur. Bu sebepledir ki askerliğin eksiksiz tamamlanması, ’şehitlik’ ve ’gazilik’ kavramlarına verilen ulviyet ve kutsiyet; kişiye ve ailesine toplumsal bir değer kazandırmaktadır. ’Her Türk asker doğar’ özdeyişi de bu ulvi duyguları ifade eden atasözü olarak halk tarafından benimsenmiştir.”
Taraf gazetesi, “Mahalle hukuku” başlığı altında, “Bakırköy Savcısı, iddianamesini yasalar yerine örf, adet, atasözü, toplumsal coşku ve değerlere dayandırdı” diye iddianameyi haber yaptı.
Haberin spotlarında savcının “Her Türk asker doğar” özdeyişini kullanması eleştiriliyor, yine “Peygamber ocağı” ifadesi de “kutsal ordu edebiyatı” olarak nitelendiriliyor, özetle, iddianame “tam bir hukuk faciası” olarak sunuluyor!
Taraf gazetesi, sözde hukuku savunmak bahanesiyle halkın değerlerine yüzde yüz karşı bir yayın anlayışına sahiptir. Dolayısıyla “Her Türk asker doğar” dan veya “Peygamber ocağı” ndan rahatsız olması doğaldır. Görevi, işlevi budur!
* * *
Benim bu yazıda değinmek istediğim asıl konu, Taraf’ın manşet yaptığı haberin birinci sayfa başlıklarında ortaya konulan sözde hukuk mantığının yanlışlığıdır.
Hukuku meydana getiren, zannedildiği gibi sadece parlamentolar değildir! Yasama organları sadece durum tespiti ve tercih yapar! Hukuku asıl meydana getiren “etik öğe” örf ve adetler, ahlâk ve dolayısıyla din kurallarıdır. Bütün hukukçular bu gerçeği bilir.
Roma hukuku, Yunan hukuku, Anglo-Sakson hukuku veya İran hukuku da din felsefesi kaynaklıdır. Merhum Mukbil Özyörük’ün sorduğu gibi “Ceza hukukçularının ’tabii suç’ dediği suçlardan İslâm dini dışında kalmış olanı var mıdır?”
Bir şey hukukta suçsa, dinde günahtır. Daha doğrusu dinde günahsa, hukukta suçtur. Batı hukukları da böyle doğmuştur.
Demek ki, “Laiklik bir hukuk meselesidir” ama, dinden kaynaklanmayan bir hukuk da yeryüzünde zaten yoktur! Hukukun temeli sosyal gelişim olarak din ve töredir.
* * *
Savcının yasal gerekçeler yanında “hukukun etik öğesi” olarak örf ve adetlere başvurmasını “mahalle hukuku” olarak nitelemek, cahilliğin ürünüdür.
Laiklik, devletin hangi ilkelerle yönetileceğini belirler, din ve vicdan özgürlüğünü teminat altına alır. Devletin dini kurallara göre yönetilemeyeceği esası, laik hukuk sisteminin altyapısında da etik öğe olarak ahlak ve dinin bulunduğu gerçeğini değiştirmez.
Gerek duyulursa hukukun etik öğesine başvurmak laik hukuk sistemine uygundur.