Pazarlıklar neyi gösteriyor?
2001’den beri bölücüler ne istemişse, pek çoğu AB üzerinden gerçekleştirilmiştir. Bizim devletimiz (Osmanlı’da da olduğu gibi) çağdaş dünya gerçeğine tamamen uygun olarak bir millet temeli üzerine bina edilmiştir. Milli kültürümüz, hangi soydan, boydan, aşiretten, inançtan gelirse gelsin herkesi bu milletin eşit, şerefli ve gerçek evladı saymaktadır. Aslında insanlığın da bu anlayışı asırlar içinde önemli ölçüde benimseyip, egemenliklerin bir millet, bir devlet, eşit birey esasına göre kurulmasını sağlamasıyla, yeni bir dünya düzenine ulaşılmıştır. Tabii bu düzenin de, uluslararası hukuka göre tesis edildiği, yaşatıldığı ve geliştirilmekte olduğu malumdur.
Bugün insanlık ırk, dil, din, mezhep, sınıf ve etnisite gibi grupların kanlı çatışmalarından ve kaostan büyük ölçüde kurtularak, yaşanabilir bir dünya düzenine kavuşmuşsa, bu sayede olmuştur.
İşte bugün yaşadığımız derin sıkıntılar, ülkemizin bu çağdaş yapısının bozulmak, bölünmek istenmesinden kaynaklanmaktadır. Yenilemediği iddia edilen, emperyal güçlerin koruması altındaki bölücü terörün de, 2001’de başlayan AB’ye uyum adı altında sürdürülen etnikleştirici düzenlemelerin de amacı budur. Son günlerde yaşanan pazarlıklar, bu oyunun sonuna gelindiğini gösteriyor..
Son 10 günlük gelişmelere bakalım.
16 Eylül’de Hakkari’de sivil bir araca mayınlı saldırı yapıldı, 9 kişi hayatını kaybetti.19 Eylül’de terörist başından “Bu patlamayla buradaki görüşmeler dinamitlendi, bombalandı. Bu görüşmeler oldukça verimli geçiyordu, umutluydum” açıklaması geldi. Aynı gün, 20 Eylül’de sona erecek olan “eylemsizlik” kararından bir gün önce, Başbakanın başkanlığında bir güvenlik toplantısı yapıldı. Arkasından örgüt “eylemsizlik” süresini ikinci bir emre kadar uzattığını açıkladı. 23 Eylül’de Hükümet, örgütün siyasi uzantısı BDP ile resmen masaya oturdu. Görüşme sonrasında BDP; “Ateşkesin kalıcı hale getirilmesi konusunda net ve doğrudan açıklama yapılması, askeri operasyonların durdurulması, özerkliğin kabulü, yeni anayasada Kürt kimliğinin tanınması, anadilde eğitimin öncelikli konulardan olması ve Demokratik Toplum Kongresi (Özerk Kürdistan Parlamentosu)’nin muhatap alınması, KCK’lı tutukluların serbest bırakılması, seçim barajının düşürülmesi gibi isteklerimizi görüştük” dedi.
Bu arada İçişleri Bakanı Atalay, ilginçtir Barzani ile partisinin merkezinde görüştü. Barzani’nin sorunların şiddetle çözülemeyeceği ve yaşanan süreçte bir katkısının olması halinde buna hazır olduğunu vurguladığı kaydedildi. (26.09.2010) MİT Müsteşarı ABD’ye gitti geldi. Şimdi de Erbil’e gitmesi bekleniyor. 26 Eylül’de gelen bir diğer haberlere göre PKK’lı teröristler Irak’ın kuzeyine çekilmeye başlamış.
Bütün bunları Cemil Çiçek şöyle değerlendirdi: “Demokratik özerlik dediğin şeyin en kestirme ve anlaşılır tanımı; Kuzey Irak’taki yapının bir benzeridir. Kuzey Irak modelidir. İleride konjonktür olduğunda bununla da olmuyor diyerek başka şeyler talep edelim derdidir. Eylemsizlik kararı bir taktiktir. Bir takım şeyler arka arkaya geliyor buna dikkat etmek lazım. Terör örgütü kimsenin hatırına silah bırakmaz.” (21.09.20120 CNN Türk)
Sonuç: PKK’nın teröristleri Kuzey Irak’a çektiği doğru ise, birinci ihtimal: PKK, egemenliğimizle ilgili, yukarıda sayılan talepler konusunda, güvenebileceği, inandığı bir garanti almış olmalıdır. Bu durumda, bu güvenin sağlanması nasıl mümkün olmuştur diye sormalıyız. Teröristbaşı daha önce, “Bana 4 defa seçim var bekle dediler. Bir şey olmadı. Artık yeter” demişti.Bu nasıl aşılmış olabilir? Seçimlerden önce sayılan temel meselelerde bazı adımlar atılacağı, hatta hemen atılacağı konusunda bir garanti mi verildi? ABD, Barzani veya Türkiye içinden bizim bilmediğimiz bir merci mi bunu sağladı? Bekleyip göreceğiz.
İkinci ihtimal: PKK son zamanlarda bütün gücüyle, ölüm pahasına saldırdı ve çok zayiat verdi. Örgütün gücü de morali de kalmadı. Bu şartlarda verilen sözleri yeterli görerek, bu zafiyetini örtmek üzere, kış da geliyor, bunları dikkate alarak mı bu yola girdi? Bunu da bekleyip göreceğiz.