Partizanlık, vatana ihanet sayılmalı!

Harp Akademileri, Türk Silahlı Kuvvetlerine kurmay subay yetiştiren bir eğitim ocağıydı. 31 Temmuz 2016 tarihinde 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ilan edilen OHAL kapsamındaki Kanun Hükmündeki Kararname ile kapatıldı. Aynı KHK ile "Enstitüler" adı altında Millî Savunma Üniversitesi''ne bağlı olan yeni bir yapı oluşturuldu...

Harp Akademileri Komutanlığı''nın Yenilevent''teki yerleşkesinde 2003 yılında düzenlenen "Küreselleşme ve Uluslararası Güvenlik Sempozyumu"na gazeteci olarak davet edilmiş ve üç gün süreyle izlenimlerimi yazmıştım...

Sempozyuma Mısır''dan katılan Prof. Dr. Bahgat Korany, "Küreselleşmenin Doğu Akdeniz ve Ortadoğu''nun Güvenlik stratejilerine yansımaları" başlıklı bildirisini sunarken, bölgede nüfus artışının 50 yılda üçe katlandığını, kaynakların ise artmadığını söylemiş ve "Yeni nüfusun yarısı 14 yaş ve altındaki yaş grubundan... Bu insanların endişeleri, öfkeleri gün geçtikçe artıyor ve rahatlıkla köktendinci, radikal hareketlerin, örgütlerin içine çekilebilecek durumdalar. Bu genç insanlar, hem bölgelerine, hem bütün dünyaya yeni bir stres yüklüyor..." demişti.

Bu tespitten yedi yıl sonra Arap Baharı denilen süreçte, o gençlerin kokuşmuş yönetimlere karşı biriktirdiği stres, kendi devletlerini kaosa sürüklemişti.

***

Prof. Dr. Korany''yi dinlerken, doğanın fay hatlarına yüklediği stresi düşünmüştüm. Doğanın stresi, yeryüzüne farklı şiddetlerde yansıyordu. Fay hatları da bazen boydan boya kırılıyor, bazen bölge bölge... Tıpkı yıllar sonra Kahramanmaraş merkezli depremlerde fay hatlarının yüzlerce kilometre boyunca kırılması gibi...

Bölgede yeni savaşlara sebep olacak en önemli kaynak, "su"dur... 1991 yılında, İstanbul''da düzenlenen Sosyalist Enternasyonal toplantısında, dönemin İsrail Dışişleri Bakanı Şimon Perez, 2000 yılından sonra bölgeyi su savaşlarının beklediğini söylemişti...

Bugün yaşadığımız depremde, yeraltı kaynaklarından beslenen şehirlerimizin içme suları içilmez durumda... Depremler, yeraltı sularını kirletebiliyor. Bir de hidrolik çatlatma yöntemiyle petrol araması yapılmışsa, bu yöntem depremi tetikleyebildiği gibi su kaynaklarını da geri dönüşü olmayacak bir şekilde tamamen kirletiyor.

***

Marmara depreminden sonra yaptığım bir araştırma sırasında, Prof. Dr. Aykut Barka''nın 1996 yılında yazılmış bir makalesinde rastlamıştım. Barka, o makalede, ABD''de depremlerin kontrollü olarak öne alınması ile ilgili çalışmalar yapıldığından bahsetmişti.

Barka, bu konu 17 Ağustos 1999 depreminden sonra kendisine sorulduğunda kaçamak cevap vermişti. Barka, bir yıl sonra hayatını kaybetmişti...

Toplumsal ve sosyal stresler de tıpkı depremler gibi çeşitli özneler tarafından tetiklenebiliyor... Mesela, Orta Doğu''daki Kürt stresine bağlı olarak planlanan terörün yıllardır ABD, İngiltere ve İsrail tarafından kendi istedikleri istikamette tetiklenmesi gibi...

Bu toplantı vesilesiyle yazdığım 31 Mayıs 2003 tarihli ve "Bölgesel streslerden küresel depremlere" başlıklı yazımı "Bölgesel stresler, küresel depremlerin tetikçisi olacak... O halde, doğal depremler bile yönlendirilirken, hiç değilse toplumsal depremleri önceden görerek gereğini yapalım..." diye bitirmiştim.

***

Şimdiki büyük depremler, doğal veya hidrolik çatlatma ile hatta baraj göllerinde biriken milyonlarca ton suyun ağırlığının tetiklemesi ile yaşanmış olabilir. Yalnız, yer kabuğunda meydana gelen son depremler, Anadolu''da 11 ili etkilemiş Antakya''yı yerle bir etmiştir. Bu sebeple toplumsal depremlere de yol açabilir. Türkiye''nin zayıf düştüğüne inananlar da harekete geçebilir!

Türkiye''nin yönetim kadrosunun, bütün bu ihtimalleri göz önüne alabilecek bilimsel bilgiyle donatılmış kadrolardan oluşturulması her zamankinden daha fazla önem kazanmıştır. Bu sebeple ehliyetsiz ve liyakatsiz kadrolarla devlet yönetmeye kalkışmak, artık vatana ihanet sayılmalıdır! Kaldı ki bu tür kadrolaşmanın asıl hedefi de cumhuriyeti yıkmak değil midir?

Yazarın Diğer Yazıları