Parayı toprağa gömmek
Basit bir iktisat kuralıdır: Faizler düşünce sanayi üretimi artar.
Çünkü maliyeti düşük borçlanma, sanayiciyi yeni yatırımlara yönlendirir. Sanayi hızla büyür.
Bu büyüme ile birlikte iş gücü ihtiyacı doğar.
Doğal olarak ülkede işsizlik azalır.
Artan üretim o ülkeye bolluk ve refah getirir.
İşte bizim Merkez Bankası yöneticileri de okulda iktisat kitaplarından okuyup öğrendikleri bu kuralı, Türkiye’de de uygulamaya çalıştılar.
Faizleri her Para Kurulu toplantısında biraz daha aşağı çektiler.
Mevduat faizleri şu anda yüzde 5 ile 6 arasında.
Faizlerin bir dönem yüzde 30’ların üzerinde olduğunu hesaba kattığımızda Türkiye’nin sanayisinin patlaması gerekiyor.
Ancak maalesef sanayimiz patlamadı.
İşsizlik oranımız da düşmedi. Türkiye’de genel nüfus bakımından işsizlik oranı yüzde 10’larda. Genç nüfusun işsizlik oranı ise yüzde 20 civarında.
Sanayi üretimine bakıyorsunuz, tam bir komedi. TÜİK rakamlarına göre, Nisan ayında sanayi üretimi yüzde 1,5 arttı. Sanayinin alt sektörleri incelendiğinde elektrik ve gaz üretimi ve dağıtımı sektörü endeksi yüzde 1.9 azalmış.
Yani sanayi üretimimiz, elektrik ve gazdan tasarruf ederek büyümüş(!)
Merkez Bankası yöneticileri maalesef teoriyi pratiğe dökemediler.
Sonuç olarak faizlerin inmesi, Türkiye’yi gerçek bir uçurumun eşiğine çekti.
Düşük faiz, Türk halkının borçlanmasına neden oldu.
Parası olan, mevduatta yeterince kazanmadığı için parayı toprağa gömdü. İstanbul’un adı sanı duyulmamış kenar semtlerinde bile maketten konut almaya başladılar. Bu duruma bankacılar bile isyan ediyor.
İş Bankası Yönetim kurulu Başkanı Ersin Özince, “Halk artık parayı toprağa gömüyor” diyor. Oysa paranın toprağa değil, sisteme girmesi lazım. Bunun yolu ise halkın parayı mevduata yatırması gerekiyor.
Türkiye’de şu an iktisat ilmi açısından tam bir kargaşa yaşanıyor.
Düşük faiz borçlanmanın ciddi oranda artmasına neden oldu.
2012 yılının ilk 5 aylık döneminde tüketiciler 4 milyar 890 milyon liralık ihtiyaç kredisi kullanırken bu rakam 2013’ün aynı döneminde ikiye katlanarak 10 milyar 395 milyon liraya ulaştı.
Bankalara düşük faizden dolayı mevduat da gelmediğine göre bu parayı nereden bulup vatandaşa satıyor?
Elbette yurtdışından getiriyor.
Bankalar yurtdışından dövizle borçlanıp Türkiye’de satıp bunu konut ve ihtiyaç kredisi olarak kullandırıyor. Dövizin yıllardır yükselmemesi bankaların bu işi daha da çok sevmesine neden oldu.
Ancak son bir aya baktığımızda Türkiye’de bankacıların yeniden kâbus görmeye başladığını görüyoruz.
Dövizde sessiz değil büyük bir patırtı ile yükseliş var. Dolar 1.900 liraya geldi dayandı. Türkiye’de son 5 günde yaşanan olaylar ise kurun daha da yukarı çıkmasına neden olacaktır.
Dolardaki her artış, bu kâbusun daha da büyümesine neden olacaktır.
Türkiye’de iktisat çökmüştür. Böyle bir ortamda gaza gelip, borçla konut almak ve de yine borçla tatil yapıp ihtiyaç karşılamak akıl mantık işi değildir.