Parası olan okursa...

2013 yılında Türkiye’de hane halkı bütçesinin, dörtte birden fazlası, yüzde 25.8’i, konut ve kira harcamalarına gitti. Yüzde 19.9’u ise gıda ve alkolsüz içeceklere gitti. TÜİK’in 2013 Hane Halkı Tüketim Araştırması’na göre zengin fakir ortalaması olarak halk, harcamasının yarısını konut ve gıda için yaptı.

Fakir ve zengin kesim olarak durum değişiyor. Nüfusun en zengin yüzde 20’si, gıda harcamalarına aile bütçesinin yüzde 14.6’sını, en fakir yüzde 20’si ise bütçesinin yüzde 28.8’ini ayırıyor.
Halkın bütçeden eğitim harcamalarına ayrılan pay ise yüzde 2.4 oldu.
Ne var ki burada zengin fakir farkının daha çok açıldığı görülüyor. Halkın en zengin yüzde 20’lik kısmı, eğitim harcamalarına bütçesinin yüzde 4’ünü buna karşılık en fakir yüzde 20 kesimi ise bütçesinin yüzde 0.7’lik kısmını ayırdı.
Elbette ki zenginlerin bütçesi fakirlerin bütçesinden en az gelir farkı kadar yüzde 8, yüzde 10 daha fazladır. Bu şartlarda zenginlerin eğitim için harcadıkları para, fakir olanlardan 45 kat daha fazla oluyor.
Eğitim bir toplumun geleceğidir. Bu gelecek iki önemli tabana dayanır...
Bir: Eğitimde fırsat eşitliği...
İki: Genç nesle ülkenin kalkınmasında gerekli olan bilgi ve becerinin kazandırılması.
1) Eğitimde fırsat eşitliği kalmadı...
Eğitimde fırsat eşitliği toplumda en yetenekli olanların daha fazla eğitim almasıdır. Bunun için devletin para engelini ortadan kaldırması gerekir. Parası olan okursa, toplumda hem eğitimin etkinliği azalır, hem de toplumsal kastlaşma ortaya çıkar. Zira yüksek öğrenim aynı zamanda hem kişinin gelirinin artmasına, hem de sosyal statü kazanmasına neden olmaktadır.
Eğitimde fırsat eşitliği için, parası olmayanlara devletin bu harcamayı yapması gerekir. Ne var ki paralı eğitimin artması, seçme sınavlarında parası olanların kurs ve taktik dersleri alması devlet üniversitelerinde bile paralı olanlara daha fazla imkan sağlamaktadır.
Fırsat eşitliği giderek de bozuluyor. Türkiye eğitime yeterli kaynak ayıramayınca, paralı eğitimi teşvik etti. Eğitimin kişiye giden özel faydası yanında topluma giden, topluma sağladığı sosyal faydası da vardır. Özel sektör eğitimin sosyal faydasını dikkate almaz. Kârını maksimize etmek için eğitim hizmetine, kişiye giden özel fayda kadar kaynak ayırır. Söz gelimi vakıf üniversiteleri içinde araştırma görevlisi alıp yetiştiren üniversiteler az sayıdadır. Birçok vakıf üniversitesi, kadrolu akademisyen yerine ders ücreti ile çalıştırdığı öğretim görevlisini tercih etmektedir. Çünkü fiili olarak, birkaç üniversite dışında vakıf üniversiteleri eğitimin sosyal faydası ile ilgilenmez görünüyor.
Bugünkü şartlarda, eğitime kaynak ayırma ve fırsat eşitliği sorunu göstermelik yardımlarla çözülmez. Sistemi sil baştan yeniden düzenlemek gerekir.
2) Türkiye teknik alanda neden yok?
Çok sık sorulan bir soru var. Türkiye neden matematikte, fizikte, kimyada, astronomide Nobel ödülü alamıyor. Neden Ar-Ge’de Avrupa sonuncusuyuz?
Bu sorunun dolaylı yoldan cevabını sayın Cumhurbaşkanı verdi? Fizik, kimya zorunlu, din dersi niye tartışılıyor? Bu söz aynı zamanda bir ülkenin teknik eğitime verdiği önemi de ortaya çıkarıyor. Öteden beri Türkiye de siyasi görüşler ve eğitimi kullanmak isteyen siyasi gruplar, eğitimde etkinliği de düşürmektedirler. Eğitim, Türkiye’nin ihtiyaçlarına, verimlilik ve etkinlik kriterlerine göre değil, bu siyasilerin kendi siyasi şartlanmalarına hizmet edecek şekilde yönlendirmeye çalışılmaktadır. Söz gelimi, imam hatip eğitimine daha fazla önem verilmektedir. Buna karşılık, günlük olaylardan anlaşıldığı kadarıyla modern eğitime, modern fen bilimlerine ayrılan imkanlar daha dar tutulmaktadır.
Sonuç olarak sorunun cevabı, eğitim sistemi içinde saklıdır.

Yazarın Diğer Yazıları